Gökyüzündeki yağmurları gözüme indiren Zeus yukarıdan bana ifadesizce bakıyordu. Olduğum yerde dizlerimin üstüne çöktüm, kafamı gökyüzüne kaldırdığım an Zeus sanki az önceki düşüncemi duymuş gibi yağmurları üstüme yağdırdı. Acıyla haykırdım, titreyen ellerimi kaldırdım ve oradaki hayali kanları izledim. Ellerim kan içindeydi, ellerim çok kanıyordu, dostum. "Baksana," dedi içimdeki çocuk. Duvar kenarına çökmüş, dizlerini karnına kadar çekmişti. Yaşlı gözlerini bana dikti, benim aksime sakince ağlıyordu. "Sırf özgürlüğün için, sesini onlara duyurabilmek için kükremiş olman seni gerçek bir canavar yapmaz." "Yapmaz mı," dedim hıçkırıklar içinde fısıltıyla gökyüzüne doğru. "Yapmaz," dedi ve duvardan ayrılıp ayağa kalktı, ben de onunla beraber zar zor ayağa kalktım, gözlerimi gökyüzünden çekip karşıya baktım. "İşte böyle," dedi ve kolunun iç tarafıyla yaşlarını sildi. "Ayağa kalkmak zorundasın, hiçbir büyük tahtta kalmayacak, duydun mu? Ayağa kalkıp, bunun için elinden geleni yapacaksın." "Ayağa kalktım, ufaklık," dedim sakince akan yaşlarım arasından. Dudaklarıma gelen bir damla gözyaşım ağzımdan içeri girdiğinde damağımda tuzlu bir tat yerine zehre benzer tat bırakmıştı. Sanki dudağımın kenarında bir yara vardı ve ben yarım ağız gülümseyince o yaradan kan akmaya başlamıştı, bu hissi umursamadım. O ufaklığa odaklandım, kir ve yara içindeki ufaklığa, hor görülmüş, dışlanmış ufaklığa. Sonra birden yanında başka çocuk siluetleri belirdi, görüntüleri netleşti ve ben onların yoldaşlarım olduğunu gördüm. Aynı o ufaklık gibi kir ve yara içindeki bedenleriyle dimdik karşımda duruyorlardı. "Hiçbir büyük tahtta kalmayacak." Gök gürledi, çocuklar beklentiyle gözümün içine bakmaya devam etti. Ve ben panzehir içer gibi içtiğim ant için tek bir an bile pişman olmadım. ----
10 parts