Yanımdan geçen arabaların birinde hayal ettim bizi. O da ben de sağ koltuk için kavga ediyormuşuz. Ben kazanmışım. Kokusu geliyor burnuma mest oluyorum. Dudakları , gözleri . İzlemek yetmiyor bana. Sonra o sürüyor ben de ellerimle onu besliyorum. Kızıyor biraz çünkü sevmiyor ona çocukmuşum gibi davranmamı. Çocuk gibi olmakta ne kötülük var diye düşünüyorum tabi ama Oğuz bu. Olmazsa olmaz , ötesi yok. Yine de çok seviyorum. Hatta bu gariplikleriyle seviyorum onu. Dudağımın kenarında kaldı birazı diyo. O gülüyor ben gülüyorum. Hiç çekinmeden kocaman öpüyorum hemen tertemiz dudaklarının kenarından. O doyuyor ben doyamıyorum. Hoşuma gitti bu diyo. Ama bilmiyor ki benim mutluluktan bize yeni bir öykü yazdığımı. Bilse hoşuma gitti demez. Ben bize öykü yazarken o bunu hoş bulmaz. O bunu inanılmaz bulur. Biz mi yaşayacağız gerçekten bunları der. Yaşar mıyız yaşamaz mıyım bilmem ama ben gerçekten inanırım buna. İnanmaktan da öte olur bu. Yaşatırım bu öyküyü ona anlatırken. Belki yetmiş yaşına kadar ellerimiz kenetli olmaz ama anlatırken inandırırım onu buna. Bak derim , hemen yanımızdan kayan ayçiçekli yolları gösterip. Sen yaşlanacaksın ben yaşlanacağım ama biz hiç yaşlanmayacağız Oğuz. Görüyor musun , biz daha önce de geçtik bu yoldan diyeceğim ona. Oğuz bu , belki bozar biraz öyküyü ama olsun. Onunla her ihtimal güzel olacak. Ben bileceğim bunu o bilecek. Yollar da bitecek bir gün ama biz bu yoldan geçtiğimizi hep bileceğiz. Sigaramdan bir duman daha çekip veda ettim bizim de içinde olduğumuz arabaya. Yavaşça küçülmesini ve en sonunda kayboluşunu izledim ufuk çizgisinde. Artık kendi arabamda olmazdı. Olmazdı çünkü sigara kokusu sinmişti bir kere. Ne onun kokusu bastırırdı ne de başka bir şey.