Sevdiği adam tarafından öldürülen genç bir kız ve sevdiği kadını öldüren hissizleşmiş bir adam.
"Kes sesini dedim sana"
Hıçkırarak ağlıyordum ama kıyamazdı ki o bana.
"Ediz yemin ederim yok öyle bir şey "
"Sus lan yalan söyleme bana "
"Nasıl inanmazsın bana hani söz vermiştin sana zarar gelmesine izin vermeyeceğim diye böyle mi tutuyorsun sen sözünü"
Ediz söylediklerimle daha çok sinirlenmişti o üstüme yürüdükçe ben geriye doğru gidiyordum en sonunda sırtım duvarla birleşince gidecek bir yerim kalmadı Ediz daha çok bana yaklaştı ve yumruk yaptığı elini arkamdaki duvara vurdu korkuyla tiz bir çığlık attım Ediz sinirle gözlerime bakmaya devam ediyordu.
"Nasıl yaptın bunu Helen nasıl kıydın bize."
Sinirle nefesini dışarı verdikten sonra konuşmasına devam etti.
"Ben senin için her şeyden vazgeçtim canımdan bile bu mu karşılığı gidip düşmanımla iş birliği yaparak mı gösteriyorsun bana olan sevgini."
"Ben sana hiç bir zaman ihanet etmedim Ediz aksine sen mutlu ol, iyi ol diye elimden gelen her şeyi yaptım ben sana ömrümü verdim Ediz nasıl inanırsın Deniz'e."
Göz yaşlarım durmaksızın akarken Ediz'in elini tutum Ediz hızla elini çekti ve saçlarını çekiştirdi gözleri tekrar gözlerimle buluştuğunda bedenime büyük bir korku salındı çünkü gözlerinde öfke vardı, kin vardı, nefret vardı.
"Sus , sus , sus yeter artık yalan söylemeyi kes daha fazla canımı yakma."
Kafamı kaldırıp Ediz'in gözlerine baktım ağlıyordu hem de çocuk gibi hıçkırarak ağlıyordu boğazım düğümlenmiş konuşamıyordum gözlerine aşık olduğum adam ağlıyordu benim için kırılan kalbi için ağlıyordu.
Hızla belindeki silahı çıkardı ve emniyetini açtı ardından kalbime doğrultu.
"ecelin olacağım sevgilim"
Ve silah sesi hissettiğim acıyla sessiz bir inilti koyverdim ardından her yer karardı "sonsuzluk için " dedim ya;
SİYAHIN ESİRİYİM ben
"Soyun!"
"Ne?"
Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu göster."
Tedirginlik içinde onlara baktığımda uzun bir masada oturan toplam on kişi görmüştüm. Ben kapıya yakın bir yerde duruyordum ve yanımda benimle aynı yaşta olan altı çocuk daha vardı. Sağımdaki kızın sol kolundaki yarasa damgasını gördüğümde sertçe yutkundum. Aynı damgadan benimde kolumda vardı.
"Neyi bekliyorsun?" Bu soğuk ses yaşlı adamın sağ tarafında oturan kişiden gelmişti. Başını önündeki dosyadan hiç kaldırmadığı için yüzünü iyi göremiyorum.
Hırkamı çıkardığımda benimle aynı hizada duran çocuklar koluma baktı. "Sende Yarasalardan birisin." Yaşlı adamın sesi huzursuz çıkmıştı.
"Nasıl damgalandığını hatırlıyor musun?" Yine o adam konuşmuştu ve hâlâ başı önündeki dosyadaydı.
İyi hatırlıyordum. "Hayır." Onlara güvenmiyorum.
Cevabım ile kalem tutan eli hareketsiz kalmış fakat başını kaldırmamıştı.
"Artık bizi neden buraya getirdiğinizi açıklayacak mısınız?" Yanımdaki çocuklardan biri konuşmuştu.
Yaşlı adam sıkıntıyla bir nefes alarak bizlere baktı. "Aslında hepiniz aynı çocuk yurdunda bir zamanlar kaldınız. Peşinde olduğumuz biri var ve o yurttaki otuz çocuğu damgaladı. Şimdi yeniden ortaya çıktı ve Yarasaları bulup hepsini öldürüyor." Sanırım Yarasalar biz oluyorduk.
"Bizimle işbirliği yapmak zorundasınız, tabii yaşamak istiyorsanız?" Masadakilere döndü. "Herkes kendi eğiteceği çocuğu seçsin. Unutmayın seçeceğiniz çaylaktan siz sorumlusunuz."
Burada neler olduğunu anlamıyorum.
Masadakiler bizi incelerken o başını hiç kaldırmayan adamın sesini duydum. "Gözlüklü kızı ben eğiteceğim."
Burada gözlük takan sadece bendim.