"Ben ölürsem, karakutumu bulamayacaklar. ne bir aşk zerafeti, ne bir hayal tabiri... küçücük ömrüm hep rüzgar gülleri kokacak! " ........... Onun gözümün önünde karanlıkta yok olmasına izin vermeyecektim. Elindeki sigarayı dudaklarına götüreceği sırada elinden alıp bir tarafa fırlattım ve hızla kollarımı boynuna doladım. Karşılık vermemesi benim ona daha sıkı sarılmama sebep olmuştu. İnatla karşılık vermediğinde yavaşça ayrıldım ondan ve yüzüne yakından bakmaya başladım. ''Neden yapıyorsun?'' diye usulca sordu. sanki sesli konuşsa tüm büyü bozulacakmış gibi hissediyordum. ''Neden karanlığımı aydınlığa çeviriyorsun, neden içimi ısıtan güneşimmiş gibi davranıyor, damarlarımda ki kanımda akan kirli siyah anıları kesip atıyorsun?'' ''Neden benimle uğraşıyorsun? Üzüleceğini bile bile...'' derken elleri hafif hafif kaküllerim de geziyordu. ''Yüzümden kazıyorsun yüzüme çizilen derin acıları'' dediğinde alnını alnıma yaslamıştı. ''Yapma bu acılar çok derin, o karanlıkta sende kaybolma.'' benden uzaklaşırken bastıra bastıra söylemişti bunları. ''Yanında olmak istiyorum, seni asla bırakmayacağım, o karanlığın içinden beraber çıkacağız'' başını olumsuzca salladı. ''Yanımda olamazsın. Bu POYRAZ üşütür seni..'' bu kadar mı istemiyordu beni? Ayağa kalkıp arkamı döndüğüm anda iki güçlü elin arkamdan sarılmasıyla irkildim. Gözlerim dolmaya başladığında başını boynuma gömmüş ve gözlerinden akan yaşlar boynumda bir yol çizmiş, canlı kor ateşlermiş gibi canımı yakıyorlardı. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığımda sarılışı daha da sıkılaşmıştı. ''Sadece bugünlük yanımda olur musun, sadece bir günlük saçlarımı ellerinle okşar mısın?'' derin nefes almasıyla kalbim daha da hızlı atmaya başlamıştı. ''Bir günlük cennetin izindeyim.. Kurtar ne olur.." ..........