"Bu ne?" dedim verdiği şirin kutuya bakarak. "Açsana." diyerek sırıtıp üzerinde bağlı kurdeleyi gösterdi. Kurdelenin düğümünü çözdüm ve kutuyu açtım. "Hmm reçel demek. Yoksa kayısı reçeli mi bu?" Kafasıyla onaylayarak "Evet, annemin en sevdiği reçeldi. Ateşe iyi geldiğini söylerdi. Çok da güzel yapardı. Onun tarifi ile yaptım." Gözlerimi pörtlettim. "Yok artık sen mi yaptın?!? Hayatta inanmam. Sen ve reçel yapmak ha?" Kavanozu elimden aldı ve kapağını açtı. Çekmeceden bir kaşık çıkarttı ve bana uzattı. "Tadına baksana." dedi. Kaşığı aldım ve tadına baktım. Bir kaşık daha ve bir kaşık daha... "Tamam biraz da sonraya kalsın" dedi. Bir kaşık da ona uzattım. "Bence sen bundan 100 kavanoz daha yap. Çünkü ben duramıyorum." Elimden kavanozu ve kaşığı aldı, tezgaha koydu. Beni de tezgahın üstüne oturtup ellerini iki yanıma koydu. Alnını alnıma yasladı ve gözlerini kapattı. "Şimdi anladın mı sana neden kayısı reçeli dediğimi? Sana bakarken, seni severken, seni öperken duramıyorum. Ateşimi sadece sen söndürüyorsun. Eminim annem de seni çok severdi. Sakın bir daha gitme kayısı reçelim." dedi ve sanki hiç sonu olmayacakmış gibi dudaklarıma uzun bir öpücük bıraktı.
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı.
"Evet karıcım. Gayet farkındayım." dedi.