İnsanın ne çok titriyor yazı yazan kalbi, mürekkebi ne çok bulaştırıyor zihnine , elleri ne çok şahit oluyor zifiri ölümlere seheri doğumlara ...
Sonra da usul usul terk ediyor kaleminin kalbindeki yansımasını .
Terk edilmişlik hissi ağır geliyor kalbe zihinle paylaşıyor yalnızlığını , zihin çöküyor geceye ; gece aydınlığından utanıyor ...
Derinlere gömülü hisler silsilesi kendini hatırlatıyor ve işte başlıyor bilmem hangi gezegendeki kaçıncı yağmurlu yolculuk ...
Ben o yağmurları dökmekten yorulan
Sıradanlığa yakışmayan ölümü kucaklayan
Insanlara yaşamama izin vermeleri için yalvaran
Sıradan bir insanım.
"Sen de mi ? Sen de mi kalbimi çıra zannettin , yakmalara doymadın . Sen de mi güvenimi kendin için yerle yeksan ettin ? Hani gözümün bebeğine huzursuzluk çökse acı dolsa fark ederdin ? Fark edemedin , acı göz bebeğimi geç canıma göz dikti ama sen fark edemedin ..."
Yitirilmiş ruhun yaşayan satırları.
Her türlü hakkı saklıdır .
Bir kaldırımın köşesinde buldum hayalimi.
Gözlerimi kapattım, bıraktım avucuna kalbimi.
Dedi ki, sonuna kadar tutacak mısın elimi?
İçimden cevapladım, birlikte tırmanacağız tüm merdivenleri.
Mumlar üfledim, dilekler diledim.
Kayan her yıldızda adını sayıkladı dilim.
Ve o bana doğru tek bir adım geldiğinde
Ben hiç gitmesin diye bütün yolları denedim.
🏀
"Doruk?" dedim heyecanla. Bakışları yüzümde oyalanmaya devam ettikçe duramadım yerimde. Bir şey söyleyecekti. Bir şey söylemek için buradaydı. "Kaptın mı formayı?"
"Feza," dedi ve seri adımlarla ona doğru ilerlediğim sırada o da birkaç adım yaklaştı bana. Sadece ismimi söylemişti ama heyecanını yansıtması için bu yeterliydi. Devam etmesini beklerken kalbim yerinden çıkacak gibiydi. "Kaptık formayı."