Lavin başını iki yana salladı, bunu kabul etmedi. Gözyaşları beyaz yanaklarına damlalar halinde süzülmüştü. Hıçkırıklarını tutamadı: "Babalık böyle bir şey değil baba, babalık ben küçükken düştüğümde, elimden tutup yardım edendi. Ama şimdi, sen beni bir çukura sürüklüyorsun; ıssız, tanımadığım, beli silahlı olan adamların yanına itiyorsun ve bu kaçınılmaz sonumdan beni kurtarmıyorsun... Bana sorsaydın; sefil ama gururlu hayat mı, yoksa zengin ama kahbe hayat mı? diye, cevabım senin tercihin gibi olmazdı, sefil ama gururlu olurdu baba... Senin şu an yaptığın ne biliyor musun, baba? Bir okyanusun içinde çırpındığımı görüyorsun, dört yanım köpekbalıkları ile kaplı; ama gözlerini kapatıyorsun, ve bana sırtını çeviriyorsun. Hissettiğim acıyı, anlayabildin mi?"
Acar Bey kızının ardı arkası kesilmeyen sorularına cevap veremeden, öylece susarak duruyordu. Bu suskunluk Lavin'in canını acıtıyordu; bir an babasının Acar Bey olduğundan şüphe etmişti. Evin sessizliğini sadece Lavin'in hıçkırıkları bozarken, bir de evin zili bozmuştu. Lavin babasının gözlerine baktığında, yine yıkıldı, bu zilin hayrı alâmet olmadığını, anlamıştı.
☞Tüm Hakları Saklıdır.
Siz: Sırf beraber çalıştığımız için bana böyle davranmanıza izin veremem, İlker Bey?
İlker bey: Davranışlarımın sebebi sadece beraber çalışmamız değil Başak hanım.
Siz: Peki ya ne?
Siz: Ne bu haddinizi aşmalarınız?
Siz: Sabrımı zorlamalarınız.
İlker bey: Aklımı sikip attığın için bunların cevapları bende de yok. Buna aşk diyorlar ama çok saçma.
İlker bey: Hiçbir insan, bir insanın iradesini bu kadar sikemez.