"Uçurum... Belki de bir adım daha atsan tüm acılarından kurtulucaksın. Tek bir adımla tüm acıların yok olabilir mi gerçekten? Onlar yaşamazken benim yaşamam ne kadar doğru? Kafamı kaldırıp doğmak üzere olan güneşe baktım. Yüzümde yol yapmış gözyaşlarım akmaya devam ederken dudaklarımın hafif kıvrıldığını hissettim. "Belki de birkaç saniye sonra size kavuşurum, ha?" Derin bir nefes alıp seslice verdim. Gülümsemem yüzümde yayılırken kollarımı iki yana açarak sesimi yükselttim. Sanki o an beni duyuyormuşlar gibi konuşmaya devam ettim. "Peki beni yanınıza alır mısınız tekrar? Siz tek tek ölürken hiçbir şey yapamayan dostunuzu tekrar yanınıza alabilir misiniz? Beni tekrar sevebilir misiniz? Daha sizin nasıl öldüğünüzü bile bilemezken beni hiçbir şey olmamış gibi alır mısınız yanınıza? Şu bahsettiğiniz yerde birlikte yanabilir miyiz?" Kollarımı yavaşça indirip ayaklarımın ucuna baktım. Bir adımdan az kalan uçuruma doğru küçük bir adım daha attım. Gidilecek yer kalmamıştı, bir adım daha atarsam ruhum belki de özgürlüğe kavuşacak ve beni dostlarıma bağışlayacaktı. "Geliyorum!" Sesim uçurumun aşağısındaki kayalıklarda yankılanmıştı. Kulağıma denizin sesi dolarken huzurla gözleri kapattım. Ne kadar onlara kavuşmak istesem de o an her şeyi görürken yapacak cesareti bulamamıştım kendimde. Derin bir nefes alıp bir adım attım. Kayalara çarpan dalga sesleri benim çığlıklarıma karışıp kulaklarıma dolarken istemsiz içimdeki korku büyümüş ve tüm vücudumu egemenliği altına almıştı. Şu satten sonra korksam ne olacaktı ki? Ben, ölüyordum!
Ölüm... Böyle hissetmiş miydiniz siz de? Korkmuş muydunuz? Acı çekmiş miydiniz ya da? En son ne düşünmüştünüz, siz de benim gibi bizi mi düşünmüştünüz? Vücudumun her zerresininde benim gibi acı duymuş muydunuz? Çığlık atabilmiş miydiniz özgürce?"