| Wattys2021 KORKU ve EN YARATICI HİKAYE Kazananı |
"Uyu küçük Mina. Uyandığında gündüzün, kabusun olacak."
"Cennetten kovulmadan önce 19 Büyük Şeytan, insanların rüyalarında yaşıyordu."
İçlerindeki sönmez intikam ateşi ve kötülük, büyük bir savaş başlattı, ta ki lanet etraflarını sarana kadar. Şeytanlar, ruhlarından bir parçayı varislerinin gelip laneti kırmasını beklemek için birer taşa dönüştürdü ve yancıları tarafından sönmeyecek bir ateş içinde birleştirildi. Bu taşa Hayat Taşı adı verildi.
Taşın kullanılıp kötülüğün tekrar salınmasını istemeyenler, taşı her biri bir şeytanı temsil edecek şekilde 19 parçaya böldü ve her bir parçasını sakladı. Onları güçlendiren kaynak, söndürülemez bir ateşle mühürlendi ve şeytanların ruhlarının geri kalanının çıkmaması için tutuldukları tılsımın üzerinde bekletilen, çıkışlarına kadar sönmeyecek o meşale yakıldı.
Onları serbest bırakmak için yola çıkanlar korkunç acılarla cezalandırıldı. Hayat Taşı'nı kullananlar, Tanrı tarafından lanetlendi.
Ama sonra bir gece bir cinayet işlendi.
Ve o anlaşma masasına tekrar oturuldu.
O gece bir beden öldü, iki ruh birleşti ve bir savaş başladı.
Bildiği tek şey ise, ruhların katillerinin olmadığıydı.
❧
"Çünkü sevgilim; ölüler dünyasında bir şey yiyenlerin yeryüzüne çıkma hakları bulunmamaktadır."
❧
19.07.2019
00.00
Elzem Akay'ın sıradan ama güzel bir hayatı vardı. En iyi okullarda okumuş, en güzel oyuncaklara ve kıyafetlere sahip olmuştu. En değerli mücevherler daima onun boynunu süslemiştir. Lüks içinde yaşarken hayatta istediği her şeye kolayca sahip olmuştu. Üzerine titreyen iki abisi, onu hep güldüren kız kardeşi, iyi bir yengesi ve onu sürekli çıldırtan bir hizmetçisi varken hayat ona karşı fazlasıyla cömertti.
Tüm bunları ne bozabilirdi ki?
Bir gece korkunç bir ritüele kurban edildiğinde gözlerini bambaşka bir dünyada açar. Orta Çağın hiyerarşisinin içinde kalmışken eve dönmek hiç kolay değildi. Kendi dünyasında bir öğretmenken Ölümsüzlerin akademisinde bir hizmetçi olunca, sınıf farkının acımasız gerçekleriyle yüzleşir. Burası onun dünyası değildi, burası barbarların hüküm sürdüğü Araftı ve o, hayatta kalmak istiyorsa lüks alışkanlıklarından ödün vermeyi öğrenmeliydi.
***
"Medeniyet yoksunu, vahşi barbar!" diye ona sesimi yükselttiğimde çatılan kaşları umurumda bile değildi. Tüm gün kuyudan su çeken o değildi.
"Şu sivri dilin bir gün başına bela olacak." Sert bakışlarla beni uyardıktan sonra merdiveni işaret etti. "Kahyadan fırça yemek istemiyorsan işinin başına dön."
"O kadın bir cadı." Ondan bahsederken bile tiksintiyle yüzümü buruşturdum. "Bence benden nefret ediyor."
"Hayret." Kaşları alayla yukarı kalktı. "Oysaki çok sevilesi bir kadınsın." İğneleyici sesiyle ters ters ona baktım. "Sizde öyle Savcı Bey," dedim oyunbaz bir ifadeyle. "Sizi görenlerin yüzünde güller açıyor."
"Bunu inanarak söylemiyorsun."
"Tabii ki inanarak söylemiyorum."
Gülerek bana ikinci kez merdiveni işaret etti. "İşinin başına dön aksi taktirde yarın seni sınıfıma almam. Bir hizmetçiye ders verdiğim için yeterince sorun yaşıyorum."
Bu vahşiler kendi dünyamda ne kadar zengin ve asil olduğumu anlamak istemiyordu.