Bir esinti yalarken yüzümü, ayaklarım ıslak kumlara batıyordu, dalgalar hafif bir hırçınlıkla çarpıyordu bacaklarıma. Eteğimin yarısını ıslatan bu huzuru seviyordum. Dünyanın ışığı turuncu hallerindeydi, en sevdiğim haliydi. Tatlı bir ses duyuyordu kulaklarım: 'Kızım yemek hazır, gel artık.' Buydu işte. Fazlasında gözüm yoktu. Dünyanın bize sunduğu güzellikleri tadabilmekti amacım tabii en sevdiklerimle beraber. Ama hayat bu kadar basit değildi işte. İnsan diye karmaşık bir ırk vardı bir kere, nasıl her şey normal olabilirdi; değildi işte. Her birimiz ortak acılar çekerken bir yandan da farklı düşünce yapılarımızın getirdiği yetersizlikle eziliyorduk. Huzur bize o kadar uzaktaydı ki milyonlarca insan onu ararken ömrünü tüketiyordu. Huzuru aramayanlar huzura erişiyordur belki, kim bilir?
Böyleyim işte ben, olanlar üstünde fazla düşünüp düşündüğüm şeyi de tekrar düşünürüm.
Huzuru arayan başka bir ölümlü! Benim rengarenk dünyama göz atmak istiyorsan, hoşgeldin...