Bileğimdeki eli, tüy hafifliğinde iç gıdıklayıcı bir şekilde kotuma dokunduğunda beklemediğim temasıyla kirpiklerim titreşti. "Bunu hallederiz." Uzun parmakları, yukarı tırmanıp kazağımı buldu. Triko kumaş uzun, biçimli parmakları altında buruştu. "Bunu da." Özgür Aren'in yanında olduğum her an, varlıkları yerini hiç yadırgamaz şekilde kendini gösteren soru işaretleri gürültülüydü. Teselli mi ediyordu? Bana güven vermeye mi çalışıyordu? Eli, işkence eden ilerleyişini bel oyuntumda kesti. Tutuşu kazaktan geçip tenimi gıdıklıyordu. Vermekte zorlanacağımı bildiğim titrek bir nefes daha aldım. "Neyi hallederken zorlanırız, biliyor musun?" Hala aynada göz gözeyken başımı hafifçe kaldırdım. "Neyi?" "Bakışlarını." O an anladım: Ne teselli ediyordu, ne de güven vermeye çalışıyordu. Sadece doğruları söylüyordu. Aynadaki göz temasımızı keserek arkama döndüm. Eli hala belimdeydi ve bu mesafede alnım çene hizasındaydı. Aklımda beliren ilk soruyu öylece soruverdim: "Beni bakışlarıma kadar değiştirecek misin?" Yüzü ifadesiz, soğukla renklenmiş dudakları düz bir çizgi halindeydi. "Seninle işim bittiğinde," dedi yavaşça. "aynı kalan tek yanın olmayacak."