Hayatın ta kendisiyim ben, her renkte acılar tatmış, beni benden geçirmek isteyen tüm kuşatmalara rağmen sağ kalıp, hala intikam gününü bekleyen son arbedeyim, benden alınan herşeyin çetelesini tutup devranın döneceği güne yeminliyim.
Adımı ağızlarına aldıklarında bazen dillerinde binbir tövbelerle gezen bir iblisim, adımı duyduklarında belanın çoktan eşiği atladığını çağrıştıran kişiyim. Ben kim miyim ? Acının bağrından kopup gelmiş, sessiz gecelere fırtına estirmiş, ruhumun kabuk bağlayan yaralarını inatla deşip kanımın akışından zevk alan sadistim,yağan yağmura inat hala kirlerinden arınmamış biriyim.
Ben MİLAS SOYSAL bir yanı yaralı olmasına rağmen acısına tuz basacak kadar sadist, birisinin bana acı çektirmesini isteyecek kadar mazoşistim sende kaybolmak istersen bilmediğim sokaklarımda, çevir sayfaları, kaderin seni kovaladığını bilmeden düş peşime, fırtınanın seni sürüklemesine imkan vermeden çıkalım buradan var mısın?
Senden tek birşey daha istemeliyim yoldaşım , gideceğimiz bu uzun ve yıpratıcı yolda olurda kafayı yiyecek konuma gelirsem, geçmişimle sınandığım o dakikalarda beni orada yalnız bırakma olur mu? Arkamda dur bana güvende olduğumu hissettir, sana güveniyorum.
"Soyun!"
"Ne?"
Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu göster."
Tedirginlik içinde onlara baktığımda uzun bir masada oturan toplam on kişi görmüştüm. Ben kapıya yakın bir yerde duruyordum ve yanımda benimle aynı yaşta olan altı çocuk daha vardı. Sağımdaki kızın sol kolundaki yarasa damgasını gördüğümde sertçe yutkundum. Aynı damgadan benimde kolumda vardı.
"Neyi bekliyorsun?" Bu soğuk ses yaşlı adamın sağ tarafında oturan kişiden gelmişti. Başını önündeki dosyadan hiç kaldırmadığı için yüzünü iyi göremiyorum.
Hırkamı çıkardığımda benimle aynı hizada duran çocuklar koluma baktı. "Sende Yarasalardan birisin." Yaşlı adamın sesi huzursuz çıkmıştı.
"Nasıl damgalandığını hatırlıyor musun?" Yine o adam konuşmuştu ve hâlâ başı önündeki dosyadaydı.
İyi hatırlıyordum. "Hayır." Onlara güvenmiyorum.
Cevabım ile kalem tutan eli hareketsiz kalmış fakat başını kaldırmamıştı.
"Artık bizi neden buraya getirdiğinizi açıklayacak mısınız?" Yanımdaki çocuklardan biri konuşmuştu.
Yaşlı adam sıkıntıyla bir nefes alarak bizlere baktı. "Aslında hepiniz aynı çocuk yurdunda bir zamanlar kaldınız. Peşinde olduğumuz biri var ve o yurttaki otuz çocuğu damgaladı. Şimdi yeniden ortaya çıktı ve Yarasaları bulup hepsini öldürüyor." Sanırım Yarasalar biz oluyorduk.
"Bizimle işbirliği yapmak zorundasınız, tabii yaşamak istiyorsanız?" Masadakilere döndü. "Herkes kendi eğiteceği çocuğu seçsin. Unutmayın seçeceğiniz çaylaktan siz sorumlusunuz."
Burada neler olduğunu anlamıyorum.
Masadakiler bizi incelerken o başını hiç kaldırmayan adamın sesini duydum. "Gözlüklü kızı ben eğiteceğim."
Burada gözlük takan sadece bendim.