"Neden öyle bakıyorsun bana?" kuruyan dudakları o kadar güzeldi ki, düşünmemek istedi gerisini. "Nasıl bakıyorum?" dedi genç adam bakışlarını başka yöne çekmeye çalışarak. "Kaybolmuş gibi." dedi. Tekrar başını ona çevirdi. Uzunca yüzüne baktı, ay ışığında parlayan yüzüne. Gözlerine, olur olmaz dalan gözlerine. Burnuna ve onun altında kurumuş, kıvrımlı kırmızı dudaklarına. "Uyusana sen artık, bu gece burdayız madem." dedi konuyu değiştirdiğine hem mutlu hem pişman şekilde. Genç adam geçirdikleri geceyi düşündü. Onun gibi bir adam, bu tarz şeyler yapmazdı. Kendini bile şaşırtmıştı, eski sevgilileri bu halini görseydi, kesin dalga geçerlerdi. Kestiremedi, yanında uyuyan kıza baktı. Belki kıskanırlardı bile. Yıldızları saymaya başladığında, gövdesine sımsıkı sarılan bir kol her şeyi böldü. Güzel kız, kendi kendine bir şeyler mırıldanırken genç adamın ağzından o sihirli kelimeler döküldü. "Kalbimde, ayak izlerin..." Onun hayatı sıradandı, her sabah annesinin kızarttığı ekmek kokusuyla uyanır, babasının sesiyle sofraya çağrılırdı. Pariste bir gece. Yaşanan olaylar. Yabancı bir adam. Alya tanımadığı o adama güvenirse, hayatı ne kadar değişir? Alya ve Akın'ın hikayesi. Kalbi kırılmış, yaralı, güzel bir kız. Egoist, bencil, çapkın ve yakışıklı bir erkek. Bu onların hikayesi. Yanlış zamanda, doğru yerde yaşanan bir aşk.