"Bu kalp çok değerli..." Kalbim bile kendisinden bahsedildiği için çılgına dönmüş, göğüs kafesimi kırarcasına yumrukluyordu. "O yüzden Lily, sakın sevginden pişman olma. Hayal et, gözlerini kapa ve evini hayal et..."
O bir edebiyatçıydı. Kelimeleri israf etmeyi sevmez, duyguyla anlamlandırdıktan sonra sarf ederdi. Bakışları da kelimeleri gibiydi. Yoğun, anlamlı, güçlü ve çarpıcı... Sesinin etkileyiciliğiyle buluşan kelimeler, doğrudan kalbime ulaşmıştı. Gözlerimi açık tutmam imkânsızdı. Gözlerimi yumduğumda tekrar sordu.
"Evini görüyor musun?"
Göz kapaklarımın ardında boyanan suret, ondan başkası değildi.
"Evini anlat bana, Lily." demişti parmakları masumca yanağımı okşarken.
Gözlerimi açmıştım, talepkâr bakışları bir şeyler söylemem için yalvarıyor gibiydi. Zor olsa da göz temasını kırıp hemen sağımızdaki açık pencereye baktım. Yansımamızdan onun şaşkın bakışlarını takip edebiliyordum. Yeterince uzun bakmış olmalıydım ki, o da neye baktığımı merak edip heykeltıraşların kıskandığı yüzünü pencereye çevirdi, gözlerimiz birbirini özlemeden orada buluştu.
"Ben bir edebiyatçı değilim." dedim. "Kelimelerle aram o kadar iyi değil."
Bir şey söylemedi. Bazen dudaklarda dans eden sıcak bir gülümseme, uyandırdığı duygularla milyonlarca sıfatı kıskançlıktan çatlatabiliyordu.