Uğultular geliyor kulaklarıma, bir tıslama eşlik ediyor hayatıma.
Damağımdaki acı tat vurguluyor sessizliğimi, kasıp kavruluyor ağzımda.
Artık hissizleşiyorum, tenimin ışıltılı gölgesi bir anlam ifade etmiyor.
Bir zehir kadar hızlı ve sinsice yaklaşıyorum, biliyorum, ben bir katilim.
Zarar vermek istemiyorum, ama daha fazla dayanabileceğimi sanmıyorum.
Korkaklık dedikleri olay kulağa çok cazip geliyor.
Bileklerimi kesmek ya da kendimi zehirlemekten bahsetmiyorum.
Sadece ölümüne yaşamak.
Dokunduğunda parçalanacak bir vazoyum aslında, bir o kadar da asi bir ateş.
İçimde yatan yılanların kafamda dolaşan tilkilerden daha yırtıcı olduğunu biliyorum.
Bir öksürük kabarıyor içimde, derin ve kusamayacağım kadar yoğun.
Dalıp gidiyorum yine zamana, uçsuz bucaksız derinliklerime.
Zihnim her detayın üzerinde vaktinden fazla duruyor.
Evren ayrışıyor gözümde.
Bir anda ufak bir fısıltı yetiyor beni yerimden sıçratmaya.
Yavaş yavaş unutuyor kalbim, uyuşuyor.
Hayatın bir sigaradan farksız olduğunu anladığım gün, ölüyorum.
Artık hiç olmadığı kadar çok dalıyor gözlerim bir yerlere.
Karanlık hiç olmadığı kadar sert esiyor.
İnsanların neden böyle davrandığını anlamlandıramıyordum; ta ki.. kendim de yapmaya başlayana kadar.
Kötülük bir hazzdır diyor tüm vücudum.
Sanki başka bir doğrum yokmuş gibi.
Kapılıyorum bu saçmalığa, herkesten çok.
Dudağında keyiften yoksun bir gülümseme yer ediyor.
Daha çok kibir ve bencillik kokuyor.
Yılanların birbirini zehirlediğini hayal edebilir misiniz?
Sadece bir tilkiden ibaret olduğumu öğrenmenin saflığı yakıyor.
Ve çığlık çığlığa bir feryat yankılanıyor, bütün bu uğultuyu tuzla buz ediyor.
"GERİ DÖN!"