-Yeter artık! Dayanamıyorum ben!
Çığlıklarım salonda yankılandı. Gözlerimden öfkemle birlikte umutsuzluğum da akıyordu. Canım yanıyordu, kalbim ağrıyordu. Gözlerine baktım. Sadece öfke vardı o mavilerde, buz gibi donuktu. Sırtımı kapıya yasladım. Gözüm yanımdaki aynaya takıldı. Gördüğüm kadını tanıyamadım. Kıpkırmızı gözleri, dağınık saçları, kararmış göz altlarıyla kimdi bu kadın? Karşımdaki adama baktım, onu da tanıyamadım. Ne hale gelmiştik biz?
-Artık kaldıramıyorum bunları.
Bu sefer fısıldamıştım. Fısıltım kulağıma yabancı gelmişti. Aramızdaki boşluk yok edilemeyecek kadar büyümüştü. Burak cevap vermiyordu. Sadece gözlerindeki öfkeyi görebiliyordum. Titriyordum, öfkeden, üzüntüden, hayal kırıklığından, korkudan. Elim askıdaki ceketime gitti. Anahtarlarımı aldım, elimi kapı koluna uzattım. Arkamdan zor duyduğum bir fısıltı yükseldi:
-O kapıdan çıkarsan bir daha geri dönemezsin.
Şehvet ve tutku için aşık olmak mı gerekliydi?Atlas Kuzey bekarlığa veda partisinde hiç sevmediği bir kadına dokunarak aslında şehvet ve tutku için sadece aşkın değil nefretin de yeterli olduğunu öğrenicekti.
Seçil Sezgin'le şehvet , tutku ve nefretin içiçe olduğu bir hayata istemeden de olsa adım atıcak , bağımlısı olucaktı.