"Burası Varoluş; burada ya kendini bulursun, yada kendinden vazgeçmek zorunda kalırsın."
Ölümün nefesi hemen ensemde.
Bak, hissediyor musun?
Ben o nefese can verenim.
Kendi ölümümü kendi ellerimle yetiştirenim.
Şimdi o herkesten güçlü, senden bile. Yıkamazsın, hor göremezsin onu.
Ölümüm zekidir benim, kıvrak zekası kuyuya düşürür seni. Karanlığında boğulurken, boğuluyorum diyemezsin. Korkarsın çünkü.
Ürkütür seni görüntüsü, titrersin korkudan. Ama görmek istersin sürekli, hoşuna gider çünkü.
O istemeden göremezsin onu. Görmek istemem zaten diyorsun değil mi?
İstersin. Hastalıklı bir şekilde sürekli sonunu görmek istersin.
Nasıl? Korktun değil mi?
Bu benim ölümüm. Bu benim ruhumdaki prangam.
Ölümüne aşık bir kadın düşünün. Ölüm onu kollar'ının arasına alıp, sarıp sarmalasın diye yalvaran bir kadın. Ona kucak açan, ölüm için ölen kadın.
O benim.
Bu benim hikayem.
Bu benim sonum.
O benim Güz Mevsim'indeki Prangam.
🍂
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız...
Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bir anda hiç bilmediği bir yerde bulursa...
Ve bu bilmediği yerden, evine dönecek hiçbir yolu olmasa...
Kendisini yabancı hissettiği bu şehirde, tüm bunlar yetmezmiş gibi, aklını karıştıran ve tüm yolları kendisine çıkaran gizemli bir genç adamla karşılaşırsa...
Neler olur?