Hayat boyunca insan mutlu olacağı, rahatça güleceği bir yaşam diler. Sırtında kimsenin kamburu olmasın, boynunda bir darağacına bağlanmasın, bedeninin hiçbir yerine küflü zincir değmesin ister. Böyle mi ister? Yoksa onlar bunlarla baş başa kaldığı için mi başka hayal kurmaz oldular? Erva'ya sorsalar, 'en büyük hayalin nedir?' diye, özgürlüktü der... Minel'e sorsalar, bedenime izinsiz dokunan ellerden, beni taciz eden gözlerden uzakta bir yaşam der... Çiçek'e sorsalar, korkmadan nefes almak nedir, onu tatmak isterdim der... Eda'ya sorsalar, çocukluğumdu der... Hepsinin farklı hayalleri, ortak yazgıları vardı. Yazgılarının adı Karataş'tı. *** Yazgının bizlere biçtiği çoktan belliydi. Yaşamımız erkeklerin iki dudağı arasındaydı. Özgürlüğümüz onların bir çift gözündeydi. Biz yaşamak için umut besleyenler, en korkulu rüyamız ile karşı karşıyaydık. Yazgı çoktan belirlenmişti. Yolumuzun ise bizim tercihimiz olduğunu inanıyorduk. Tercih yapmak için çok geç kalmıştık. ~ Kolumu sertçe tutup beni kendine çevirdi. Tiksintimi saklama gereği duymadan baktım gözlerine. Benim tiksintim onu daha da öfkelendirdi. " Senin benden başka bir evin yok! Senin benden başka bir yolun yok! Senin bensiz bir hayatın yok!" Kolumu hızla ondan kurtardım. "Var. Benim sensiz öyle bir evim, öyle bir yolum, öyle bir hayatım var ki... Sen benim ömrümdeki küçük bir pürüzsün. Atlattığım zaman, esamen bile okunmayacak."