Hayat boyunca insan mutlu olacağı, rahatça güleceği bir yaşam diler. Sırtında kimsenin kamburu olmasın, boynunda bir darağacına bağlanmasın, bedeninin hiçbir yerine küflü zincir değmesin ister. Böyle mi ister? Yoksa onlar bunlarla baş başa kaldığı için mi başka hayal kurmaz oldular?
Erva'ya sorsalar, 'en büyük hayalin nedir?' diye, özgürlüktü der...
Minel'e sorsalar, bedenime izinsiz dokunan ellerden, beni taciz eden gözlerden uzakta bir yaşam der...
Çiçek'e sorsalar, korkmadan nefes almak nedir, onu tatmak isterdim der...
Eda'ya sorsalar, çocukluğumdu der...
Hepsinin farklı hayalleri, ortak yazgıları vardı. Yazgılarının adı Karataş'tı.
***
Yazgının bizlere biçtiği çoktan belliydi. Yaşamımız erkeklerin iki dudağı arasındaydı. Özgürlüğümüz onların bir çift gözündeydi.
Biz yaşamak için umut besleyenler, en korkulu rüyamız ile karşı karşıyaydık. Yazgı çoktan belirlenmişti. Yolumuzun ise bizim tercihimiz olduğunu inanıyorduk. Tercih yapmak için çok geç kalmıştık.
~
Kolumu sertçe tutup beni kendine çevirdi. Tiksintimi saklama gereği duymadan baktım gözlerine. Benim tiksintim onu daha da öfkelendirdi.
" Senin benden başka bir evin yok! Senin benden başka bir yolun yok! Senin bensiz bir hayatın yok!"
Kolumu hızla ondan kurtardım.
"Var. Benim sensiz öyle bir evim, öyle bir yolum, öyle bir hayatım var ki... Sen benim ömrümdeki küçük bir pürüzsün. Atlattığım zaman, esamen bile okunmayacak."
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan insanlar rahat bir şekilde yolda yürüyordu. Şemsiyesi olmayanlar ise şanssızdı. Yağmurdan ıslanmamak için korunacak yer arıyorlardı.
Şemsiyesi olmayan, elinde kalın hukuk kitapları, üzerindeki deri ceketi ile rahatça yürüyordu İzem. Acelesi yoktu. Islanmayı seven biriydi. Küçükken babası onu sokağa attığında yağmurun altında kendi kendine eğlenir, biriken suların üzerine zıplardı.
Uzun kahverengi saçları ıslanıp birbirine karışmıştı. Elindeki hukuk kitapları çantasına sığmadığı için elinde sımsıkı tutuyor, ıslanmamaları için boynundaki kahverengi atkıyı kitaplarına siper ediyordu.
İzem Karasu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. Yirmi üç yaşında, geleceğinin hayallerini kuran ve başarılı bir savcı olmayı hedefleyen bir hukuk öğrencisiydi. Son yılının bitmesine ve mezun olmasına sadece aylar kalmıştı.
Metro durağına inen yürüyen merdivenleri görene kadar normal hızda yürümeye devam etti. Yürüyen merdivenler gözüne çarpar çarpmaz adımlarını hızlandırdı.
İzem dışarıdan çok sert görünürdü. Bakışları her zaman insanlara nefretle bakardı. Oysaki sıcakkanlı biriydi. Sevdiklerine karşı çocuksu olurdu. Merhametli ve sevecendi. Soğuk olduğu insanlara acımazdı.
Metro durağına geldiğinde metro gelmişti bile. İnsanlar birbirlerini ittirerek metroya ulaşamaya çalışıyordu. Sanki birbirlerini itmeseler metroya binemeyecek gibi bir halleri vardı.
.....