"Çaresizliğimi görmüyor musun? Neden bırakmıyorsun beni?" Diye sordu genç kız kısık bir sesle, bedeninde kalan son gücünü bu soruyu sormak için fütursuzca harcayarak. Sessizlik öylesine derindi ki,kulaklarının sağır olduğuna inanacaktı neredeyse... Sessizdi. Karanlıktı. Korkutucuydu. Karşısındaki adamın koca bir buz kütlesini kıskandıracak kadar soğuk bakışları onu her saniye üşütürken sessizlik gitgide sinsice odaya yayılıyor, karanlıkla birlik olup genç kızın bulanık zihnine tuzak kuruyordu. Saniyeler hatta belki dakikalar geçmişti ve cevap bulamayacağını kabullenen kızın omuzları çoktan çökmüştü. O omuzların üzerinde gezinen keskin bakışları umursayamayacak kadar bitkindi artık. Pencereye dönen bakışları yeniden karpkara gökyüzünü incelemeye başlamış beynini yiyip bitiren soruların hedefine sadece kendisini koymuştu fakat adamın biraz sonra verdiği cevap birden tüm odanın ölüm gibi donmasına sebep olmuştu. "Çünkü senin çaresizliğin, benim tek çarem." Dedi ifadesiz ve tok ses tonuyla. Uzaktan bile aşikardı kararlılığı, başka hiçbir duygu barındırmıyordu. Ve birisine çare olacağını duymak hiç bu kadar çaresiz hissettirmemişti genç kızı. O artık tam anlamıyla bir tutsaktı. Adamın cehennemindeki kor ateş olacak fakat ilk önce kendisi yanacaktı...