Dokuz yüz yirmi üç. Masamdaki takvime koğuşta geçen günlerini sayan mahkum misali bir çentik daha atıp, bu dört hanelere kavuşmaya oynayan sayıyı yazarken, işlerin bu zamana kadar nasıl böyle kötü gittiğini sorguluyordum. Hemen her durumda kaçmaya meyli olan bir insan olduğumun bilincindeki herkes, hala bu yayınevinde çalışıyor oluşuma şaşırıyor ve elbette ki bunu bana yansıtmaktan çekinmiyordu. Yine de burası ilk göz ağrımdı. Bana ait olduğu yoktu, ama üniversite yıllarımda bana kocaman kucak açıp aradığım baskıları elde etmemin en büyük yardımcısıydı burası. Halihazırda çok geç kaldığımın bilincinde olarak bu vefa borcunu ödeyebilmek adına kendime bir söz verdim: "Ben Öykü Ulunar, Efsun Yayınevi'nin hak ettiği yerlere gelip büyüdüğünü görmek adına, buradaki günlerim dört haneligillere ulaşmadan çok büyük adımlar atmış olacağım. Eğer becerememişsem, yüzümdeki kızıllığımı haykıran çillere inat, saçlarımı platin yapacağım!"