Takvim yapraklarından süzülen tarihler, sonbaharda dökülen yapraklara benziyordu. Zaman, aramızdan akıp gidiyordu. Tüm sesler birbirine karışıyordu. Şarkılardan dökülen notalar, sanki bizim için konuşuyordu. Simsiyah bir gemi batmaya başladı, onun gözleri gözlerime değince. Çocuk parklarında oynamakta olan çocukların kahkahaları sustu, o gece. Takvim yaprakları havada uçuşmaya devam ederken zamanın ne olduğunu bilmiyordum. Zaman, onun yüzüne baktığımda donuyordu. O siyah gemi her geçen saniye içime daha çok batıyordu. Biliyordum, bizim hikayemiz şimdi başlıyordu. Bir romanın sayfaları aralandığında gözlerimi gökyüzüne çevirdim. Gökyüzünde yağmakta olan yağmur, bir kadının roman sayfalarına dökülen gözyaşlarıydı. Gece öfkeyle gürledi, Bu gök gürültüsü, bir kadının acı dolu çığlığıydı. Sert bir rüzgar estiğinde saçlarım gözlerimin önüne gelerek uçuşmaya başladı. Karşımda duran adam, geçmişin iziydi. O iz ise, tebessümüme kazınmıştı. O iz, varoluşluğuma kazınmıştı.