Güzel bir üniversitede okurken, görece belli bir karizmaya sahip ve yakışıklı biriyken, ekonomik olarak da sizi kaygılandıracak bir durum yokken, hülasa her şeyin yolunda olduğunu bilirken, hayatınız en fazla ne kadar kötüye gidebilir? Başınıza ne gibi bir felâket gelebilir?
Canınızdan çok sevdiğiniz, beş yıllık sevgilinizin sizi aldatıp terk etmesi?
Aileniz iflas ettiği için beş parasız kalmanız?
Okuldan atılmanız?
Ömür boyu üzerinize yapışacak, alçaltıcı bir iftirayla yaftalanmanız?
Tecavüze uğramak?
O çok sevdiğiniz annenizi babanızı veya kardeşinizi kaybetmek?
Ya kendi ölümünüz?
Benim için, kendi payıma bunların hiçbiri değildi ve daha kötüsüydü...
Ares, sert ve soğuk bir gençtir. Elzem ise dilsiz ve içe dönük bir çocuktur. Sınıfa yeni katıldığında, Ares ona mesafeli yaklaşır, ancak Elzem'in naif ve sabırlı tavırları zamanla Ares'in kalbini yumuşatır. İki zıt karakter arasındaki bu ilişki, birbirlerini anlamaya ve içsel yaralarını iyileştirmeye yönelir. Ares, Elzem'in sessizliğinde kendi duygusal boşluklarıyla yüzleşirken, Elzem de Ares'in içindeki acıyı fark eder ve bir bağ kurarlar.