Ay'a uzunca bir mektup yazdım bu gece;
Seni anlattım
Ve beni.
Benden vazgeç deyişini,
Senden vazgeçemeyen beni.
Ve en çok da gözlerindeki ölü çocuğu...
Gece ve gündüzden nefret edişini,
Senin nefret ettiğin her şeyi seven beni.
Siyahların Şahı olduğunu,
Ama ruhunun rengi; gökyüzü mavisi ve taze ağaç yaprakları olduğunu da...
Sen bunların hiçbirini bana söylemesen de, gözlerinin anlattığını da yazdım.
Kalbinin üzerinde, yara bandı paketi taşıdığını...
Yara bantlarına neden mavi kelebek çizdiğini yazarken, gözlerim ağladı biraz.
"Gitti, bitti ve yara bantları kaldı." deyişini de...
Sahi kalan sadece yara bantları mıydı?
Yara kabuk tuttuğunda, onlar da terk etmez miydi bizi herkes gibi?
Terk ederdi değil mi?
Ama sen terk etme.
"Sen beni terk etmezsin değil mi?" Diye de yazdım mektubum yavaş yavaş sonlanırken.
Terk etmezsin değil mi?
Aynı babam, annem ve diğerleri gibi.
Ama sen herkes değilsin değil mi?
Sen Mortem Ay RÜZGAR'sın.
Sen ölümsün.
Öldürmemek için, yaşayan bir ölüye dönüşmüşsün.
Sen, ölüm gücü olan kendi kendinin katilisin.
Öldürmemek için, kendini öldürmüşsün.
Ben ise yaşamım.
Ben, yaşatmak için yaşıyorum.
Ben, Vitae Ahenk KANSAY'ım.
Yaşam gücü olan ve yaşamaya çalışan ruhum.
Biliyorum, bir araya gelemeyiz. Ama biz olmasak da, sen yine de terk etme beni.
"Terk etmezsin beni değil mi? Herkes gibi..."
"Söz yara bantları gibi ben seni terk etmem. Yaran kabuk tutsa, izi dahi kalmazsa, ben yine de gitmem." Diye yazdım son satırlarımı mektuba ve ağladı gözlerim yine biraz.
2019 | blurryvanta
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız...
Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalış ırken, kendini bir anda hiç bilmediği bir yerde bulursa...
Ve bu bilmediği yerden, evine dönecek hiçbir yolu olmasa...
Kendisini yabancı hissettiği bu şehirde, tüm bunlar yetmezmiş gibi, aklını karıştıran ve tüm yolları kendisine çıkaran gizemli bir genç adamla karşılaşırsa...
Neler olur?