"Adam ellerini kızın göğsünden ayırdığında, Vera da göğsüne dokunan ellerin varlığı yüzünden hıçkırıp duruyordu. Tecavüze uğrayacağını ve hayatının hepten kayacağına inanıyordu. Gözleri yanmaya ve başı ağrımaya başlarken, adam da ellerini bu sefer karnında gezindirmeye başladı."
Issız gecelerin zifiri karanlığı, belki de başkasının bitmeyeceğini sandığı umut kaynağıydı.
Kabullenmek, belki de zorunluluğun perde arkasıydı?
Kaderin getirdiği ince ve keskin çizgiler yara bere içinde bırakmıştı bedeni. Suskun kalmış ruhlar, atamadığı çığlıklarının esiriydi. Dermanını derdinden isteyenin dostu da düşmanı da hayat olmuştu. Kusursuzluğun etkisinde kaybolan zihinler, kendi kusurlarını görmezden gelmişti. Zinciri kırılmış, kartlarınınsa tekrar dağıtılmış olduğu bu dünyayı 'iyi' görmek; Bir bahçeyi çiçeksiz, gökyüzünü de bulutsuz görmek kadar mantık dışıydı...
Sorumluluklarının kendisine verilen tek amacı olduğunu, zevk almanın ve heyecanın varlığını unuttuğu, karanlığınsa tek dostu olduğunu düşünen bir adamın; gökkuşağına kapılma hikayesine tanıklık edeceksiniz...
Yaşamını tek bir hedefte ilerleten ve küçük yaşta en büyük düşmanı haline gelen 'ölüme' meydan okuyan bir adamın, çektiği acılarını ve ızdıraplarını saklamak için inşa ettiği buz gibi soğuk duvarının arkasındakileri göreceksiniz.
Bir örgüte bağlı olan bir ailenin, küçüklüğünden beri hayatında 'görev' den başka bir şeyi olmayan bir adamın, yalnızca hayatın bundan ibaret olmadığını anladığı bir hikâyeye bağlanacak, namütenahi sabahların, namütenahi gecelerle olan kavgasını okuyacaksınız.
Daha önce görünmeyen bir kurguyla keyifli okumalar...
/
Bu isimle yazılan ilk ve tek wattpad hikâyesidir.
Bütün hakları saklıdır!
+18 yerler vardır. (Cinsellik, şiddet, kötü örnek olabilecek davranışlar vb.
"Soyun!"
"Ne?"
Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu göster."
Tedirginlik içinde onlara baktığımda uzun bir masada oturan toplam on kişi görmüştüm. Ben kapıya yakın bir yerde duruyordum ve yanımda benimle aynı yaşta olan altı çocuk daha vardı. Sağımdaki kızın sol kolundaki yarasa damgasını gördüğümde sertçe yutkundum. Aynı damgadan benimde kolumda vardı.
"Neyi bekliyorsun?" Bu soğuk ses yaşlı adamın sağ tarafında oturan kişiden gelmişti. Başını önündeki dosyadan hiç kaldırmadığı için yüzünü iyi göremiyorum.
Hırkamı çıkardığımda benimle aynı hizada duran çocuklar koluma baktı. "Sende Yarasalardan birisin." Yaşlı adamın sesi huzursuz çıkmıştı.
"Nasıl damgalandığını hatırlıyor musun?" Yine o adam konuşmuştu ve hâlâ başı önündeki dosyadaydı.
İyi hatırlıyordum. "Hayır." Onlara güvenmiyorum.
Cevabım ile kalem tutan eli hareketsiz kalmış fakat başını kaldırmamıştı.
"Artık bizi neden buraya getirdiğinizi açıklayacak mısınız?" Yanımdaki çocuklardan biri konuşmuştu.
Yaşlı adam sıkıntıyla bir nefes alarak bizlere baktı. "Aslında hepiniz aynı çocuk yurdunda bir zamanlar kaldınız. Peşinde olduğumuz biri var ve o yurttaki otuz çocuğu damgaladı. Şimdi yeniden ortaya çıktı ve Yarasaları bulup hepsini öldürüyor." Sanırım Yarasalar biz oluyorduk.
"Bizimle işbirliği yapmak zorundasınız, tabii yaşamak istiyorsanız?" Masadakilere döndü. "Herkes kendi eğiteceği çocuğu seçsin. Unutmayın seçeceğiniz çaylaktan siz sorumlusunuz."
Burada neler olduğunu anlamıyorum.
Masadakiler bizi incelerken o başını hiç kaldırmayan adamın sesini duydum. "Gözlüklü kızı ben eğiteceğim."
Burada gözlük takan sadece bendim.