Mihriban gülüyor, kıkırtılar bırakıyor ve farkında olmadan karnını okşayan kocasını hissediyordu. Uzun kavak ağaçlarının yanına vardıklarında Gülsarı yavaşladı, ufuğa doğru usulca yürürken kocasının göğsüne sırtını yasladı. Kocası saçlarının kokusunu içine çekerken atın eyerini tuttu. Mihriban ufuğa dalmışken, "Sonunda ne var dersin? Dünya bu köy mü? Bu köy kadar küçük mü? Çıkacak mıyım şu köyden, görecek miyim engin denizleri?" dedi ve Gülsarı'nın yelelerini usul usul okşadı. Sözleri kocasını etkilemişti, Emin atın üstünde duran karısını bir nebze daha kendisine çekti. Ne yaptığını sorgulamak umrunda bile değildi, Mihriban dilberi karısı değil miydi? Koynuna alsa, bir nebze sevgi verse kim neye karışırdı? Peki ya Cennet? Gerçek sevdası Cennet miydi? Öyleyse Mihriban'ın her halini sevecekmiş gibi hissetmezdi ki. "Kader," dedi net bir sesle. "Kader Mihriban, kader."