Siyah gibi olmalı insan. Siyah gibi sade, siyah gibi koyu, siyah gibi yalnızlığı yansıtmalı kimi zaman ve siyah gibi kamufle etmeli ardındaki tüm diğer şeyleri. Bazen acımasız olmalı tıpkı siyah gibi, bazense çaresiz. Gecenin en karanlık saatini yansıtmalı bazen, denizin en derinlerini. Kimi zamansa lanet etmeli siyah gibi olup da ışığa ihtiyaç duyuşuna, tıpkı ay gibi; tıpkı güneşin ışığına ihtiyaç duyan, güneş ona yüzünü göstermeden dolunayın o ihtişamını gösteremeyecek olan ay gibi. Uzaktan öylece bakan bir insanın o karanlığı görmesine değil, uzun uzun bakıp da aslında içinde gökkuşağının tüm renklerini barındırdığını fark edip hayran olmasına takılmalı. Aslında siyah olmalı, siyah kalmalı ve siyahına sımsıkı tutunabilecek birini katmalı hayatına yalnızca insan. Doğumundan ölümüne kadar insanın birçok evresi vardır. Hiçbir zaman değişmez insan derler, değişmez ama şekillenir. Hatta bazı yaşananlar vardır ki şekillendirerek bambaşka bir boyut kazandırır kişiye. Yaşatılan acıların karşısında kişiliğimiz ateşe tutulmuş demir misali erir, erir, erir... Ateş karşısında kendi demirine şekil verebilecek kadar güçlü olanı çok nadirdir, genelde bir başkası olur şekillendiren. Onlar henüz yaradılışta kendilerine verilen şekli bozacak kadar ağır bir acıyı hiç yaşamamıştı. Adamın; sevdiği kadının kaza sonucu ölmesine sebep olan genç kıza olan nefreti, genç kızın bu kopkoyu nefretten habersizce kadının arkasından çektiği acı. Peki ya acı ve nefret bir araya gelirse?
21 parts