Bir Eylül akşamı yeniden açıldı yarım kalan, acı, intikam, hırsla dolu o soğuk defter. Ve o akşam anladım ki, ne ben, ne de o yeni bir hikaye yazabilmişti kendine. İkimiz de geçmişte takılıp kalmıştık, hapsolmuştuk bir umut arayan virane hayatlara. Birbirimizin canını yakmak istiyorduk çünkü ikimizin de canı öylesine değil, ölesiye yanıyordu. Aramızdan sızan onca yıla rağmen gözlerinde sevda kırıntılarına rastlamıştım. Buydu beni durduran. Yoksa onun yanına giderken, belinden çekip aldığım silahı yüzüne doğrulttuğum anda tetiği çekeceğime dair asla tutamayacağım bir söz vermiştim kendi kendime. Aşk öyle bir duyguymuş ki.. Bilmezdim önceden ne kadar acı verdiğini. İki insan birbirini sever, aşık olur, mutlu mesut yaşar sanıyordum. İşte o kadar kolay değilmiş bazı şeyler. Bir kere kırılınca insan, bir kere aldatılınca bu hayatta, geri dönüşü epey zor oluyormuş. Kimdi bu hikayedeki suçlu? Ve kimdi bu hikayenin masumu? İkimiz de suçluyduk artık, bunun bir önemi yoktu. Ama birbirine kavuşmak için yanıp tutuşan kalplerimize nasıl söz geçirebilirdik ki? "Hep bu anı hayal ettim ben.. Hep bugünün hayaliyle yaşadım." "Neden geldin?" "Bana ait olan her şeyi senden geri almaya geldim."