Buraya getirilip bu lanet yere hapsedileli kaç gün olmuştu? Üç mü? Beş mi? On mu? Kim bilir belkide aylar veya yıllar geçmişti. Zaman bende kavramını yitirdiğinden dolayı artık hiç bir şeyi kesin olarak hatırlayamıyor, bilemiyordum. Güçsüzdüm, yorgundum, açtım, uykusuzdum ve en önemlisi de bir ölüden farksız yaşayan bir ölüydüm sanki. Boynuma, kollarıma ve ayak bileklerime takılı olan duvara sabitlenmiş zincirler ise canımı yakmaktan ve özgürlüğümü kısıtlamaktan başka hiç bir işe yaramıyordu. Bu kana susamış vahşi yaratıkların arasındayken durumum her ne kadar iyi olabilirdi ki zaten?
Beni neden hala öldürmediklerini çok merak ediyordum doğrusu. Çünkü ben, onlar gibi bir vampir veya bir diğer deyişle ' avcı ' değildim. Veya bir iblis... Normal, sıradan bir insan olan beni tek bir hamlede parçalayıp yok edebilirlerdi ama sorun her ne ise bunu yapmalarını engelleyen bir şeyler olduğuna yüzde yüz emindim. Yoksa neden bir süs bebeği gibi beni öldürmeyip parmaklıklar ardına hapsetsinler ki?
Bu duruma nasıl düştüğüm sorusuna gelecek olursak, aslında her ne kadar 18. yaş günümde yaşananlar buna sebep olmuş gibi gözükse de tam olarak böyle değildi. Hayır. Bu duruma düşmeme sebep olan şey onunla tanıştığım ve zamanla onun ne denli bir canavar olduğunu öğrendiğim gündü. Ve en kötüsü de ona geri dönülemez bir şekilde aşık olmamdı. Ben benim ecelim olacak bir yaratığa âşıktım, onun aşkı ise benim gibi bir varlığın hayatına son vermekti... Ne acı öğle değil mi?...