"Haykırsam, duyar mısın sesimi?" Genç adam, ruhuna nükseden acıyla ellerini sıktı. Yumruk yaptığı parmakları avuçlarına bir ölü gibi gömülmüştü. Bu bir soru değildi, bu acının ruhun topraklarında filizlenen isyanı idi. Ciğerlerini parçalayan kelimelerin verdiği son nefesti. Gecenin yansıdığı o karanlık gözler yağmur bulutlarıyla dolmuştu. Narin kirpikleri yaşlarla parlıyordu. Derin bir nefes alarak içindeki o zehri bastırmaya çalıştı. Işığını kaybetmiş kehribar rengi gözleri, genç kadının o farzımuhal gözlerine tutunuyordu. O gözlere bakmaya doyamıyordu. Parmaklarını gevşettiği elini kaldırdı. Körpe bir tomurcuğa dokunur gibi kavradı genç kadının ay gibi parlayan çehresini. Afitab gibi parlayan çehresini kavrayan eller kor gibi yanıyordu. Genç adam, genç kadının kirpiklerine tutunan gözyaşını baş parmağıyla sildi. Mücevher gibiydi gözyaşları, yanaklarından süzülmemeliydi. "Sen haykırmasan da gözlerin haykırıyor. Duymasam görüyorum, görmesem de hissediyorum. Sanki benliğime mühürlenmiş gibisin, benim ruhumun yongası olmuşsun. İstesem de kaçamam artık." Bir adam sakla zihnindeki kilitli sandığa, Yalnızlığın pençe izleri kürek kemiklerine kazınmış. Bir kadın hapset zihnindeki demirden parmaklığa, Sırtında geçmişin fırlattığı zehirli oklar kalmış. Copyright © 2019
13 parts