Mert, yasaların halkların menfaati için var olduğunu sanacak kadar kör, Tunç, zalim ve karanlık saçan bir sistemin, ancak daha zalim ve karanlık bir sistemce yok edilebileceğini düşünecek kadar nesnel. Nitekim Tunç'un hakkını vermeli: zira iyiliğin kötülüğü yenemeyecek kadar azaldığı bu çağda, -belki de- kötülüğü alt edebilecek yüce kötüler gerek. Hayır, bir paradoks değil bu. İyilik adına kendini kurban eden bir ruhun fedakarlığı sadece. Mert'in uyanışı ve Tunç'un iradesiyle..
Günümüz Türkiyesinde geçen bu roman, kokuşmuş bir düzenin ve o kokuşmuşluğun içinde filizlenen bir umudu anlatıyor. Umut... Çünkü yaşıyor olmanın bir gayeye bağlanması şartı ile ancak, yaşadığını hisseden insanlar var. Umut... Çünkü insanlığı unutmamış, kokuşmuşluğun içinde büyüse de ruhuna çürümüşlük bulaşmayan bazı ruhlar hala var ve etrafımızda geziniyorlar. Umut... Çünkü umutsuzluğun bir fark yaratmayacağını idrak eden ve hayatlarına değer bahşetmek adına hayatlarını feda edebilecek kadar asil ve tuhaf insanlar illaki var. Kendi aşağılıklığını örtmek adına kendinden yüce bir amaca hizmet ederek benliğini aklama çabası değil bu. Bu, bir benliği aklamak şöyle dursun, karanlığa bulanmaktır. Bu, umudu taşımayı bırakıp umut olmaktır.