Bir varmış, bir yokmuş...
Bütün destansı masallar böyle başlar değil mi? Önce bir varmış derler, birileri var olur, o birilerinin masalları var olur. O masallar yaşamlarını sürdürdükçe büyür, büyür ve o birileri fark etmeden kendilerini birbirlerinin masallarının içinde bulurlar. Masallar değildir artık onun adı, masaldır. O birilerinin tek bir masalı vardır artık. Ne yaparlarsa yapsınlar o masalın içinden çıkamazlar. Sonu olmayan bir labirentte hararetle çıkışı ararken kah yakınlaşır, kah uzaklaşırlar ama asla o masalın içinden çıkamazlar.
Sonra bir yokmuş derler ve açılır labirentin kapıları. O destansı masal, o zorlu masal bir saniyede yok oluverir. Ne o birileri kalmıştır geriye, ne de o birilerinin masalları. O an anlarlar, o labirentte çıkışı bulmak için geçirdikleri zaman, labirentin çıkışında hissettikleri yokluktan daha değerli olmuştur. Ve o an anlarlar bu yok oluşun artık geri dönüşü yoktur. Destansı masal masallığını yitirip destan olarak kalmıştır ve hep öyle kalacaktır...
-Ceylin
Müsait misin?
Önemli bir şey konuşmamız gerekiyor.
-Oğuz abi
Müsaitim.
Ne oldu?
-Ceylin
Hamileyim.
-Oğuz abi
Siktir!
Ciddi misin sen?
Bu işin şakası olmaz.
-Ceylin
Şaka falan yaptığım yok zaten.
Şüpheleniyordum ve test yaptım.
Hamileymişim.
Abisinin arkadaşı ve aynı apartmanda oturdukları Oğuz'dan hamile kalan Ceylin.