Asıl kız Beren'in ölümcül bir hastalığı olmasına rağmen kafasına takmıyor ve normal bir hayata sahipmiş gibi davranıyor. İyileşmek ve tedavi umrunda değil.
Asıl oğlan Doğukan'ın da ölümcül bir hastalığı var fakat o tedavi için elinden geleni yapıyor, iyileşmek için gün sayıyor.
Onlar aynı hastalığın farklı durumlarına sahip.
Aynı hayatın farklı tonlarına.
-Burası sıkıcı anlatımdı-
Aslında:
Beren hem kafadan hem hücrelerden manyak. Bazen ergen, bazen çok olgun. Ebrar aşkı, Can düşmanı.
Doğukan ise zeka seviyesini en üste taşımış olan ama hala çocuk gibi davranan bir arkadaş. Diller mi dersiniz, notalar mı dersiniz; ne ararsanız mevcut. Atilla tek dostu, Beren yoldaşı.
17 yaşındalar; siyahlar içinde kaybolmuşlar. Onlar ne kadar kabullenmese de tamamen aynılar. Birbirlerine destek olmalılar.
Olacaklar mı?
Yoksa yalnız başlarına ölmeyi mi tercih edecekler?
Bu gerçek hayat, klişe yok; hiçbir şeyden emin olamazsınız.
"Ulan, diyor insan ister istemez. Bu kadar küçük bir şey de yaşıyor, konuşuyor. Hatta iç organları da var."
Arşın yıllarca kardeşinden dinlediği Yüsra'ya karşı içten içe bir ilgi besler. Ufak, sevimli bir buzdolabı poşetine benzettiği kızı görmek için her fırsatı kollasa da bir türlü bunu başaramaz.
Nihayet sıcak bir ağustos gününde, yarı çıplak gezerken evinin mutfağında onunla karşılaştı. Tezgaha çıkmış, tabak almaya çalışan minik şeye seslendi ve onu korkutup kollarına düşmesini sağladı. Güzel gözlerini gördükten sonraki yeni hedefi ise Yüsra'yı kollarına tekrar tekrar almaktı.