1 part Ongoing MatureNe kadar sakin görünsem de, içimden bir fırtına geçiyordu. "Beni seçmeni bekledim, ama hep yalan söyledin," dedim, gözlerimi kaçırarak.
"Yalan değil, senin için savaştım. Ama sen hep kaçtın," dedi sessizce. Yine kendini temize çekmeye çalışıyor... Hep yaptığı gibi. Oysa ben kaçmadım, kırıldım.
"Kaçmak değil, terk edilmek daha acı," dedim.
Her terk edilişimde bir parçam daha eksildi, ama o bunu hiç görmedi.
"Terk etmekten korktum. Seni kaybetmekten..."
Ses tonu yumuşaktı ama içi boştu.
"Kaybetmekten korktuğun kadar sevmiyorsun," dedim, gözlerinin ta içine bakarak.
"Sevgiyle nefret arasındayız. Farkı göremiyorsun," dedi. Hayır Arslan... Ben her şeyi gördüm. Gözlerimi sen kapattın.
"Sevgi böyle olmamalı. Bu sadece acı," dedim boğuk bir sesle. Kalbim onun ellerinde ezildi... Defalarca.
"Acı bizim gerçeğimiz," dedi. İçimden bir kahkaha koptu ama dışarı çıkmadı. Ne acı dolu bir 'aşk'mış bu...
"Gerçek dediğin yalanla örülü bir hapishane," dedim. Ve ben o hapishanenin en yalnız mahkûmuydum.
"O hapishanede bile seni bırakmam," dedi kararlı.
İşte bu cümle... En çok korktuğum şeydi. Gitmeme bile izin vermeyecek kadar bencildi.
"Beni bırak... yoksa kendimi yok ederim," dedim, gözyaşlarımı tutarak.
"Kendini yok edemezsin. Ben izin vermem," dedi bir adım atarak. Artık iznin yok Arslan. Bu hayat senin değil, benim.
"İzin verseydin, çoktan gitmiştim," dedim. Beni tutan senin aşkın değil, kurduğun zincirlerdi.
"Gitmene izin verseydim... kendimi de öldürürdüm," dedi sessizce. O zaman önce ben öleyim, dedim içimden. Belki sen yaşarsın.