Kainatı içime almış, kefenini giymiş ormanda bir o yana bir bu yana koşup duruyordum. Nefes nefese kalan bedenime oksijen fazla gelmişti. Dudaklarım hiç kapanmadan derin derin nefesler alıyor, karşımdaki ölü bedene bakıyordum. Bedenime fazla gelen oksijeni ona vermek için neler yapmazdım... Kainatın beyaz kefenini kırmızıya boyayan adamın kalbinden oluk oluk dökülen kan damlaları başımı döndürüyordu. Neler oluyordu? Az önce burada neler olmuştu? Daha fazla koşmaya dayanamayan dizlerim bedenimi de yanına alıp düşerken dudaklarımdan ufak fakat dehşetli bir çığlık kaçmıştı. "Kimsin sen?" Ben daha kendimi bulamamış aciz bir insanken neden bana kendini aratıyorsun? Bu koca mesken de seni nasıl bulacağım? Sen bana ve ruhuma fazlasın. "Bunu bana neden yapıyorsun?" Titrek dudaklarımdan kaçan cümleyle beraber başımı ölü bir cesedin soğukluğunu anımsatan kar tanelerinin üzerine bırakmış, kar tanelerinin gözümden damlayan yaşlarla beraber erimesine izin vermiştim. Bu ölüm son değildi biliyordum.