Yüzyıllar boyunca sürecek bir aşk hikayeleri vardı onların. Onlar bu aşkın tek sahipleri, birbirlerinin bilinmezliklerle dolu tek çağreleriydi. Aslında her ne kadar ilk başta birlikte bir geleceği, sonsuzluğu hayal edemeselerde onlar karar vermişlerdi birbirlerinin çıkmaz sokağı olmayı.
O kadar sevmişlerdiki kimse ayıramadı onları. Diğer insanlara koskocaman bir buz dağı ördüler. Kendilerini saklamaya, korumaya kalkıştılar. Peki ya becerebildiler mi?
Her gün biraz daha son buldu bu aşk. Her gün biraz daha...
Biraz daha... son buldu. İnanamadılar buna ya da inanmak istemediler. Daha sonra o koskocaman dağ bir okyanusa dönüştü. İşte o okyanus her ikisini de boğup en derinine yolladı. Metrelerce derine yollayıp bir aşkın son bulmasını sağladı.
Şimdi ise birinin gözlerinde yılların acısı, diğerinin kalbinde ise yılların hasreti. Birisi yakıp savuracak, diğeri ise onun her bir adımını, gözlerini, sözlerini gözlemleyecek. İçindeki hasreti bir nebze olsun dindirip boşlukta savrulacak.
Bir intikam gününün gelip çatması, her ikisininde hayatını değiştirecekti. Bu intikamın tek bedeli bir insanın hayatının son bulup ebediyen yok olması olacaktı.