Uzun bir gecenin buğusu cama yansımış, sonbaharın hüznü, ilmek ilmek işlenmişti geceye. Acı kalbini bir hükümdar edasıyla sarmışken zihni zaman kavramını çoktan yitirmişti.
Hissizlik...
Yeni bir kelime değildi onun için, onunla tanıştığı günden beri aynı durumu yaşıyor, içinden çıkamıyordu. Şimdi o bilindik duygu kendini tekrar ablukaya almış fakat bu sefer bir düşmanmışçasına saldırıyordu.
Genç kadın, soğuğa inat biraz daha kaybolurken gecenin karanlığında, adımları karlarla kaplı yolda durmaksızın ilerliyordu. Üşüyordu, bedeni değildi bu sefer üşüyen, ruhuydu...
Ruhunu ele geçiren izler, geçmişin yollarını açarken geleceğin varoluşunu yok ediyordu. Ağaçlarla kaplı yolda ondan başkası yoktu. Gerilmesi gerekiyordu belki, korkması ya da. Oysa hiçbiri yoktu genç kadının bedeninde.
Geçmişi, geleceğini silerken o yalnızca üşüyordu.
Titrek bir nefes aldı. Paltosunun cebine sakladığı o kağıt parçasını avucu arasında biraz daha sıktı ve geceyle koyulaşan mavi gözlerini usulca yumdu. Adımları durmuş, titremesi şiddetlenmişti.
Hayır, ağlamayacaktı. O ağlamadan da ayağa kalkardı. Titremesi de ağlamak üzere olduğundan değildi zaten, ruhunu üşüten soğuktandı.
Hayır, yenilmeyecekti. O yenilmeden de hep kaybedendi. Durması da yenilmesinden değildi zaten, ruhunu düşüren soğuktandı. Kapalı olan gözlerini, her şeye rağmen yeniden araladığında öylece bakıyor, öylece duruyordu. İçinden geçen her türlü farklı düşünceyi zihnin en dibine, en karanlığına atmaya çalıştı. Bunu yaparken de bir hayli zorlanıyor, bu uğraş bile ruhunun daha çok üşümesine sebep veriyordu.
Kalbi böylesine canhıraş çırpınırken yalnızca birkaç saat öncesine dönmek istedi. Şayet dönebilseydi tam da o anda zamanı durdurmak isterdi.
Oysa hiçbir şey onun elinde olmamıştı şimdiye dek.
İlk perdenin izleri, silinirken
Yıllar önce evlat edinilmiş ve bunu çok sonradan öğrenen edebiyat öğretmeni Ekin Susmaz. Kimsesiz olduğunu düşündüğü bir şehit çocuğun koruyucu annesi olur. Evine aldığı çocuğun 6.yaş gününde birden babası çıkagelir...