"İddiayı kaybettin." dedi sakince, "Şimdi sana bir soru soracağım. Ve sen dürüstçe cevaplayacaksın."
Gözleri gözlerime bakıyor ve bir yanıt arıyor gibiydi.
Gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım. Bana bu kadar ilgili davranması bile garipken, benden söylemek istemediğim bir cevap duymayı bekliyordu.
Sahi, neden şu an onunlaydım? Bir peçete uğruna mı? Yoksa kaderin beni şu an burada bulundurması gerektiği için mi?
Biriken sorular, yanıtlanamayan cevaplar...
Başımı aşağı yukarı sallayıp onayladığımda kadere boyun eğdiğimi biliyordum. Kader denilen şeyden kaçış yoktu.
Gözlerimi açtığımda masanın diğer ucundan bana doğru yaklaşan elini gördüm. Gerilmiştim. Kaygılı bakışlarım Onur'un harelerindeki yerini korurken, ölüm sessizliği oluşan bahçede Onur'un sesi duyuldu.
"Şimdi ise," diye mırıldandı. Yüzüme ulaşan eliyle, işaret parmağını burnum ve dudağım arasındaki kıvrıma sürdü. Stresten farkında bile olmadığım kanlı parmağını bana gösterdi ve zihninde yer edinen cümleyi söyledi.
"Sana ne olduğunu açıkla..."
Bir kaldırımın köşesinde buldum hayalimi.
Gözlerimi kapattım, bıraktım avucuna kalbimi.
Dedi ki, sonuna kadar tutacak mısın elimi?
İçimden cevapladım, birlikte tırmanacağız tüm merdivenleri.
Mumlar üfledim, dilekler diledim.
Kayan her yıldızda adını sayıkladı dilim.
Ve o bana doğru tek bir adım geldiğinde
Ben hiç gitmesin diye bütün yolları denedim.
🏀
"Doruk?" dedim heyecanla. Bakışları yüzümde oyalanmaya devam ettikçe duramadım yerimde. Bir şey söyleyecekti. Bir şey söylemek için buradaydı. "Kaptın mı formayı?"
"Feza," dedi ve seri adımlarla ona doğru ilerlediğim sırada o da birkaç adım yaklaştı bana. Sadece ismimi söylemişti ama heyecanını yansıtması için bu yeterliydi. Devam etmesini beklerken kalbim yerinden çıkacak gibiydi. "Kaptık formayı."