İki deli kalp, iki inatçı keçi, üç aşık...
Emir...
"Seviyorum! Çok seviyorum! Aşığım ulan kardeşine! Aşığım! Lanet olsun ki gözüm ondan başkasını görmüyor! Bartu, ben senin kardeşini çok seviyorum...Senin kardeşine aşık olduğum için pişmanım fakat Asu'ya aşık olduğum için gram pişman değilim!"
Berkay...
"Biri var burada anne,... Babaannemin komşusunun kızı... O kız çok komik, çok güzel, çok inatçı... Anne, onu görünce ben, ben çok tuhaf oluyorum. Baya tuhaf oluyorum. Onun yanındayken beni uzaktan izlesen,"Bu benim oğlum mu?" dersin...
Bu sokaktaki her kalp dolu, her kalp bambaşka birilerini seviyor, kimileri karşılıklı kimileri karşılıksız... Karşılıksız olanlardan biri de Emir... Emir yaklaşık 20 yıllık dostunun kardeşine aşık hemde geri dönüşü olmayan bir şekilde...Bu iki delikanlının aşık olduğu kız Bartu'nun biricik kız kardeşi Asu... Asu, sarışın, fiziği güzel, dudakları dolgun, gözleri mavi mükemmel bir kadın değil, normal sıradan bir kadın. Her kadın nasıl güzelse Asu da öyle güzel...
Aşk suçtu.
Senin olmayan birisi için beslediğin duygular bir cellat gibi dikilirdi karşına. Sonra kollarına iki asker girerdi, o askerler başını bir kütüğün üstüne bastırırken boynuna inecek baltayı büyük bir sabırla beklerdi insan beklerdi ki, cellat alacak onun kellesini.
Ama o balta inmeden önce, dururdu zaman. Sabır kanatırdı insanın her bir zerresini, bir işkenceden farksız akardı saniyeler, bir sudan sessiz, bir dalgadan daha hırçın.
Aşk cellatı, ve o balta aşkın ellerinden inerdi insanın boynuna. Sevda cehennemdi, seni sevemeyen birinin aşkı ateşdi.
Kendi kalbini yakan, kendi kanını akıtan bir kılıçtı. İnsan nasıl saplardı kendi sırtına bıçağı?
İnsan ancak aşık olsa ihanet ederdi kendisine.
Aşk ihanetdi, aşk en büyük oyun ve insanın kendine yaptığı ihanetdi.
O Yavuz Payidar'dı, kendine en büyük ihaneti yapmış sırtına bir bıçak saplamış, boynunu bir cellatın önüne uzatmıştı.
O Payidar'dı, sevdalanmıştı.
Ve sevda, onun ihanetiydi.