Genç ama bir o kadar da yaşlı bakışları gri gökyüzünü taradı. İçinde bulunduğu bu kaostan onu kurtarması için yalvaran benliğinin sesini dinledi ilk defa. Yankılandı sesi içindeki ıssız boşlukta. Yardım dilendi biçare soyutluktan.
Soyut varlıkları somutlaştırdı; ve bir adım ilerledi soğuk kuytulara. Yabancıydı bu soğukluk ona. Hayır, soğuğu severdi; fakat sıcaklığın hissizleştirdiği bedeni soğuğu kabul etmiyordu. Ve bir adım daha attı sonuçlarının neye mal olacağını bile bile.
Sona ulaşmıştı artık, hissediyordu. Ama bu son; okuduklarından, izlediği filmlerden ve ya duyduklarından farklıydı. Soyut bir elin ona uzandığını hissetti. Omuzlarından tuttu ve ilerlemesini sağladı soyutluk. Karşı çıkmadı ve omzundaki ellere itaat etti.
Ayaklarının altında hissettiği yarımlıkla bakışlarını aşağı indirdi. Uçurumun kenarındaydı. Dudaklarının kenarı duygudan yoksun bir şekilde kıvrıldı ve benliğinin yavaş ve sakin bir şekilde sonsuz boşluğa teslim olmasını sağladı.
Sevgili okuyucu,
Üstteki satırlarda okuduğun kırıntılar, küçük bir kızın yakarışıydı. Hiçbir zaman son yüksekliğe çıkamayacak olan yakarış.
🐥
Civan: EFNAN ÇILDIRTMA BENİ!
Siz: Bağırma bana!
Civan: Ne işin vardı o herifin arabasında senin?
Civan: Ben sana uzak dur dedikçe tersini yapıyorsun!
Civan: Üç gün ulan!
Civan: Üç gün yoktum!
Civan: Ben arkamı döner dönmez ona mı gittin?
Siz: CİVAN ÇILDIRTMA BENİ!
Civan: Bağırma bana!
Siz: Ne ima ettiğinin farkında mısın sen
Siz: Bence bu konuşmayı burda bitirelim
Siz: Birbirimizin kalbini kıracağız yoksa
Civan: Bitirelim bencede.
Civan: Biz bu konuşmayı sonsuza dek bitirelim.
Civan: Ben anladım sen asker yolu beklemezsin.
Civan çevrimdışı.
Gözlerim bir süre son mesajında takılı kaldı. Yüzümde buruk bir tebessüm oluşurken kırılan kalbimle ekranı kapattım.
Babam askerdi.
Bilmiyordu.
Abim askerdi.
Bilmiyordu.
Civan Mert Türkoğlu benim doğduğumdan beri asker yolu beklediğimi bilmiyordu.
🐥