"Ve artık ben, kendi avuçlarımda, kendi felaketimin izlerini taşıyordum."
♫
Soğuk bir Eylül gecesi,
Babası nefret ettiği bu hayattan göçüp gitmesine rağmen onun varlığına inan o kızın, o gecede dikkatini çeken bir iz; bir leke.
Tek bir iz, tek bir leke bir insanın hayatını değiştirebilir mi?
İki farklı insan birbirini tanıdıktan sonra lekeler çoğaldı, izler birikip iki insanın avuçlarında hapsoldu; hep oradaydı artık.
Duygular çoğaldı ve onların arasında ne yalan ne gerçek bir kıyamet koptu.
İkisinin yarattığı kıyamette, ikisi de gerçek ve yalanın arasındaki o ince çizgide savrulup durdu.
Hayatta kalmaları için, birinin diğerini o çizgiden itmesi gerekiyordu.
Peki ya ikisi de düşerse?
Neler olur?
Siz: Sırf beraber çalıştığımız için bana böyle davranmanıza izin veremem, İlker Bey?
İlker bey: Davranışlarımın sebebi sadece beraber çalışmamız değil Başak hanım.
Siz: Peki ya ne?
Siz: Ne bu haddinizi aşmalarınız?
Siz: Sabrımı zorlamalarınız.
İlker bey: Aklımı sikip attığın için bunların cevapları bende de yok. Buna aşk diyorlar ama çok saçma.
İlker bey: Hiçbir insan, bir insanın iradesini bu kadar sikemez.