Yorulmuş bacaklarımın ardında ki kırık hayallerim, yaşadığım onca şeye rağmen benimle gelmeyi kabul ediyor gibiydiler. Valizimin uzun kulpundan tutarak lanet olası tekerlekleri hareket ettirmeye çalışıyordum. Gözyaşlarıma eşlik eden sonbahar yağmuru da cabasıydı. Annesini kaybetmiş, sümüklü bir kız çocuğu gibi ilerliyordum, sokak lambalarının aydınlattığı sokakta. Anneme ulaşmama az kalmıştı.Elimde onun en sevdiği çiçek olan menekşelere bakıp acı bir şekilde gülümsedim. Küçükken, düştüğümde beni uyutmak için söylediği şarkı, çoktan dökülmeye başlamıştı dudaklarımdan. Uyu meleğim, uyursan sabah olacak. Uyu meleğim, uyursan canın yanmayacak. Ve sonunda gelmiştim.Elimdeki menekşeleri,yağmurun ıslattığı toprağa koydum.Mezar taşının yanıbaşına oturdum. "Bugün de en sevdiğin çiçekleri getirdim sana. Yine ağlıyorum.Dur hemen kızma anne. Babam, karısı ve o kadının oğlunun yaptıklarına katlanamıyorum artık.Senin bana söylediğin şarkıyı söyleyip uyuyorum ama uyusam da acılarım bir türlü geçmiyor.Büyüdüm, acılarımda benimle birlikte büyüdü." derin bir nefes alarak gözyaşlarımı sildim ve devam ettim. "Şey anne ben galiba çok fena âşık oluyorum." omzuma dokunan el ile birlikte sustum. Arkamı döndüm herşeyimi adadığım adam buradaydı.