"Şimdi, burda seni öpersem bana karşı çıkar mısın deam morte?" Deam morte, ölüm tanrıçası.. Kalbim tekledi. İçimde binlerce feryat yükseldi. Onun kucağında bir kedi misali, hayır tanrım bir çocuk misali tünemişken tıpkı bana yakıştığı gibi ölüme layık gördü. Bu caizimde bir hakaret değil övgüydü. Deam morte, ölüm tanrıçası. Ölüme hükmeden ama aynı zamanda da yenik düşen tanrıça. Ona engel olamazdım. İstesem belki beni öpmesine engel olurdum. Ama istediğim bir eyleme engel olmak istemiyordum. Bu yüzden gözlerim beklenti ile gözlerinden dolgun dudaklarına kaydığı vakit omurgam sıklaştı ve ben kucağında biraz daha gerildim. Belimdeki eli yavaşça yukarıya sürtündü. Kucağında oturduğum için yukarıya sıyrılan eteğim biraz daha yukarıya kaydı. Umrumda olmadı. Uzun sıcak parmakları saçlarımı sert bir şekilde kavradı ve ensemden baskı uygulayarak kendine çekti. Aynı anda verdiğimiz nefesler birbirimizin dudaklarında son bulmuşken dudakları başlangıcının sertliğine tezat narin bir şekilde dudaklarımı okşadı.