Önündeki uçurumun dibinde, hayal kırıklıklarının can yakan acısıyla duruyordu dostu. Gidip konuşmak istiyordu, bir çözüm bulmak istiyordu ama ne diyeceğini de bilmiyordu Niran Erendiz. Dostunun sonunun kendisi gibi olmasından ölesiye korkuyordu. Onu da kaybetmek istemiyordu. Bu yüzden tüm cesaretini toparlayıp, ne diyeceğini bilemeden yanına gitti dostunun. Tam yanında durduğunda, elini omzuna koyup sıvazladı usulca. Ciğerlerine temiz havayı doldurduktan sonra, dostuna döndü ve, "Yıllardır içimde büyük bir pişmanlıkla yaşıyorum. Öyle davranmasaydım hayatımız nasıl olurdu diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Sen benim dostumsun Ateş, kardeşimsin. Senin de aynı şeyleri yaşamanı istemiyorum. Sinirine yenik düşme, sizin hikayenizin yolu uzun, yarıda kesme be kardeşim!" Saatlerdir olduğu gibi yine sessizliğini bozmadı Ateş Karan. Ama dostunun söyledikleri içinde bir yerlere fazlasıyla dokunmuştu. Kendini taşmak üzere olan bir bardak gibi hissetti o an. Üzerindeki hırkayı bir çırpıda kollarından sıyırıp parmaklarının arasındaki sigaradan bir nefes daha çekti içine. O an uzun zaman sonra ilk defa sarhoş hissetti kendini. Hem de bu sefer içmeden sarhoş olmuştu. Dudaklarından dökülen kelimelere mani olamıyordu. Ve belki de söylemeyi asla beklemediği kelimeler döküldü dudaklarından. "Bitti o şiir, başka mısra gerekmez." Buz gibi bir sesle söylediği kelimeler, daha ilk saniyesinde yakmıştı canını. Dudaklarını koparıp atmak istedi o an. Sigarasından son bir nefes daha çekti içine ve dinlendiklerini bildiğinden, bütün gücünü toparlayıp sigarasını avucunun içinde söndürdükten sonra avucunu açıp elindeki küllere baktı. Ve son bir güç kırıntısıyla araladı dudaklarını geri dönülemez bir yola adımını atmadan hemen önce. "Bu da karanlıkta yaşayan adamın aşkından geriye kalan."