Elindeki ilacı daha fazla sıktı. Yavaş yavaş bilimcimin kapanmaya başladığını fark edebiliyordum. Işe yarayacakmış gibi üstümdeki elbisenin ilk iki düğmesini açıp hızla boynumu kavradım.
Kıvranmamdan zevk alıyor gibiydi. Zorlukla ona baktığımda gözlerinde gördüğüm nefretle birlikte, derin nefes almaya başladım. Gözlerinin içi kıpkırmızıydı, şuanda şeytandan farkı olmayan bir adam karşımdaydı. Iyice güçsüzleşen vücudumla birlikte son çare elimi ona uzattım "lütfen..." dedim kısık çıkan ses tonum iyice güçsüzleştiğimin kanıtıydı.
Bakışları elindeki ilaca kaydı, tekrardan bana bakıp kaşlarını kaldırdı, alayla "ne yani bu ilaç mı senin hayatta kalmanı sağlıyor?" Dedi inanmamış gibi yaparak.
Kalbim gereğinden hızlı atıyordu "ver onu!" Dedim. Terlemeye başlıyordum.
Omuz silkip "acaba benim yerimde sen olsaydın ne olurdu Eyşan?" Diye sordu ilacı elinde çevirerek.
Derin nefesler almaya çalıştım. Sorusunu kendi cevaplamayı seçti "hayır! Sen benden daha acizsin Eyşan ADAR!" Dedi nefretini kusarak. Aslında onun nefreti tek bana değildi herkeseydi ama canının yanmasını istediği tek kişi de bendim. Bir anda gülmesiyle birlikte yüzümü buruşturdum.
"Ahh Eyşan, sen çok çaresizsin! Zayıfsın!" Dedi Kafamı hızla olumsuz anlamda salladım ama konuşamadım.
Umursamadan devam etti "onları öyle görünce ne hissettin ha? Kaçmak istedin öyle değil mi? Koşup uzaklaşmak! Peki ya bir tekerlekli sandalyeye mahkum olsaydın, nasıl kaçardın söylesene?" Diye sordu sinirle sıktığı dişlerinden dolayı çenesi gerilmişti.
Bakışlarım üstünde oturduğu sandalyeye kaydı.
"Hayır! Hayır.. senin zaten büyük bir engelin var!" Dedi. Hızla yüzüne baktım. Saf nefreti gördüm gözlerinde, elindeki ilacı bana doğru atıp gülümseyerek "senin en büyük engelin benim Eyşan ADAR ve en büyük cezan!" Deyip hızla odadan çıktı. Zaman kaybetmed