Sinirle başımı kaldırdığımda Scorpius gülmemek için kendini tuttu. Son yarım saattir kütüphanenin sessizliği bozan şey Scorpius'un kalemi ritmik hareketlerle masaya vuruşuydu. Başta bunu sorun etmeyerek çalışmaya devam etmiştim. Ama Scorpius'u düşünmemeye çalışarak geçirdiğim iki saatten sonra zorla topladığım dikkatim iki dakika içinde yok olmuştu.
"Onu düşünme. O burada yokmuş gibi çalışmaya devam et." diye düşündüm. İki saat boyunca parşömene bakarak onu düşünmüştüm ve şimdi ders çalışmam gerekiyordu. Scorpius'a aldırmamaya çalışarak sadece yarım saat dayanabilmiştim. Sonunda sinirle başını kaldırıp "Kes şunu." diye tırslamıştım. Scorpius'un gözleri alayla parlarken dudakları da hafifçe kıvrılmıştı. Masada öne eğildiğinde sanki nefesim boğazıma takılmış gibi hissediyordum. Avuç içlerim çoktan terlemişti ve Scorpius'a çaktırmadan masanın altından ellerimi bacaklarıma sürmüştüm. Scorpius bana her yaklaştığında böyle oluyordu. Her ne kadar bundan nefret etsem de kendime bir türlü hakim olamıyordum.
Scorpius, "Beni umursamadığını ve varlığımın bile farkında olmadığını söylememiş miydin?" dediğinde gözlerimi alayla parlayan mavi gözlerden çektim ve önündeki parşomenlere döndüm. "Rahatsız mı ettim seni?" dedi Scorpius yapmacık bir merakla. Sinirimi kontrol etmeye çalışarak "Hayır." dedim ve çalışıyormuş gibi yaptım. Scorpius gülerek "İyi." diye mırıldandı ve arkasına yaslanıp kalemi masaya vurmaya devam etti.
"Onu düşünme." diye uyardım kendimi tekrar. "O aptalı düşünme. Seni rahatsız ettiğini düşünme. Aynı masada oturduğunuzu ve kütüphanede yalnız olduğunuzu düşünme."