Gülleri sarı severim, toprağı ıslak. Türküleri yanık, şiirleri hoyrat! Havayı nemsiz, çayı demsiz. Bir seni olduğun gibi... Bir seni her şeye rağmen... Bir seni, hala...
Günlerin ilerlemesiyle aldığım her bir dersin olgunluğu vardı üstümde. Aile, okul, arkadaşlar...
O gün çıktın karşıma havanın nemsiz, toprağın ıslak olduğu vakitlerde. Anlatabildim mi kendimi sana?
Anlamadın...
Beni anlamıyorlardı zararı yok. Zaten beni daha kimler anlamadı. Öyle bir serüvende karşılaştım ki senle... Ayrı bir serüven oluşturduk birlikte. Önümü göremiyordum, seni gördüm.
Güldük geçtik halimize, acıdık ağladık derdimize. Sen düzdün ben kıvırcık. Gülerdin içli içli. Sever miydin, acır mıydın anlamadım. Ama en çok anlaştığımdın. Demişlerdi sanki "...insan. Anladığı ve anlaşıldığı insanla çiçek açar" diye. Gözlerimiz sulamıştı bizi. Seni beni...
Yanımızda biri daha vardı, yanında...
Severdin, değerliydi bu evren de, gezegen de, senin çerçeven de.
Atlara benzetirdin bizi. Doğru söylerdin aslında benzerdik atlara.
Bir atın umudu yoktur. Onu, sırtında şakıyan kamçının umutsuzluğu yürütür. Bizim hikâyemiz de biraz böyleydi.