"Tarihi Eminönü Camii'nin, büyüleyici minarelerinin avlusundaki güvercinlere minik elleriyle buğday veren çocukların masumluğu, namaz kılmak için şadırvan etrafında toplanan bastonlu amcaların aldığı abdestlerle birleşiyor, ruhunu arındırıyordu. İnsanların bir kısmı Galata Köprüsü üzerinde oltalarını sallayıp balık tutmaya başlamıştı.Kestane, mısır, ucuz antep fıstık tezgâhını açanlarla; tırnak makası lastik, çamaşır ipi ve soket çorap dörtlüsünü satan seyyar satıcıların nidaları birbirlerine karışıyor, sağlı sollu yürüyen insan seli arasında sesler karmaşaya dönüşüyordu. Gördüğü bu İstanbul manzarası en ünlü ressamların bile hayal edip çizemeyecekleri kadar güzel bir yağlı boya tablosu gibiydi."
Elindeki silahı hâlâ bırakmamıştı. Hırsla saçlarını karıştırdı.
"Öyle olsun. Lafına itimat ediyorum ama" dedi. Silahı bu sefer ilk bana sonra babama çevirdi.
"İntikamsa intikam, o kan akacak ya benden ya sizden." sustu.
"Biri ölecek... Bu hikaye böyle bitmeyecek! "
Ölüm, bazen bir ceza bazen bir armağan, çoğu zaman da bir lütuftur.
Keşke ölseydim dedim. Onunla evleneceğime , keşke ölseydim. O zaman benim için ölüm bir lütuf olurdu.