❝İsmini hiçbir zaman öğrenemedim ve o günden sonra bir kez daha çıkmadı karşıma. Hatta bazı günler yatağımda bir felçli gibi yatarken, onun bir hayalden ibaret olup olmadığı düşüncesi aklımı kurcalıyor. Gri gözleri ve zihnimde yankılanan sesiyle bir hayalden başka ne olabilirdi ki? O günden sonra her gün kütüphanede, onun oturduğu o köşede almıştım soluğu. Saatlerce orada hiçbir şey yapmaksızın oturuyor ve yalnızca onun varlığını düşünüyordum. Ama yoktu. Ben- belki de ayakta rüya görmeyi başarmış bir aptaldım. Aşkın varlığından hem öylesine korkmuştum hem de onu öyle yoğun bir şekilde istiyordum ki, zihnim bu ikiyüzlülüğe karşı bir oyun oynamayı doğru bulmuştu.❞