Güneş direkt yüzüne vurmuş, kısılan siyah gözleri her an tetikte gibi geziniyordu ucu bucağı görünmeyen çiçek bahçesinde. Duyduğu melodiyle elindeki papatyayı evirip çeviren kıza döndü.
"Neden saymayı bıraktın?"
"Eğer 'seviyor' çıkarsa sevecek misin ki beni?"
Cevap vermedi. Buruk bir gülümsemeyle önüne döndü kız. Zaten ya 'hayır' diyecekti, ya da böyle cevapsız bırakacaktı.
"Artık gitmemiz gerek." diyen adamla usulca toprağa koydu küçük papatyayı. Yavaşça ayağa kalkarak tozlanan elbisesinin eteklerini silkeledi.
Gitmeden önce son bir kez baktı papatyaya. Cesareti yoktu kalan son birkaç yaprağı çekmeye.
Ama bilmiyorlardı ki 'seviyor' çıkacağını. Kız asla bilemedi ne çıktığını. Adam bunu öğrendiğindeyse artık çok geçti, sevdiği elindeki papatya gibi tutunacak küçük de olsa bir umut olmuş, ardından solup gitmişti...
Papatyalar koparıldıktan sonra kokarlardı. Garip şey; bir ölüm, bu kadar güzel kokabilir miydi?
"Hiçbir ölüm, böyle güzel kokmamıştı.."