
O gün ilk kez görmüştüm onu. Evimizin arka bahçeye açılan penceresi, onun balkonuna bakıyordu. Perdeleri açıktı. Aylardan Nisan. Üzerinde incecik, saten bir tişört vardı. Boynundan göğüslerinin arasına doğru akan ter damlaları, tişörtü daha transparan bir hale getiriyordu. Tişörtü, göbeğinin üzerinde bitiyordu. Altında beyaz, üçgen külot vardı. Bacakları... Bembeyaz mermer bir sütunu anımsatıyordu. Ne olduğunu anlamadım bir işle meşguldü balkonda. İşin açığı umrumda değildi. Ben sadece onu izlemeye koyulmuştum. Upuzun dalgalı siyah saçları, dolgun kalçalarına kadar iniyordu. incecik beli ve zarif teni, bütün albenisi ile beni çağırıyordu. Rüzgarlar esiyor, bahçede aramızda perde olan haşmetli ceviz ağacı bir o yana bir bu yana sallanıyordu. O, bahar aylarıyla yeni çiçekleniyor, ben ise yeni bir aşka yelken açıyordum. o an düşündüğüm tek şey, bu adını dahi bilmediğim kadını istiyordum. Evet. Sadece istiyordum. Tam bir ergenlik hali ve sert düşüncelerin gelgiti ile, kendimden yaşça büyük görünen bu kadını istiyordum... Beni tanıyanlar bilir. İstediğimi elde etmeden, gözüme uyku girmez. Ve bazı şeylerin hayali bile daha güzelken, gerçeği beş para etmez. Uzun bir serüvenin sonunda anlayacaktım bunu. Benim ve onun hayatında çok şeye mal olacaktı. Ama o gün, o Nisan sabahı; yaşanılacak 'çok şeyin' ilk adımıydı. Keşke demek istemiyorum ama, keşke bugün hiç olmasaydı... Sonra bakışlarımız birbirine çarptı. Beni gördü. Ardından küçük bir çocuk daha balkona çıktı. Telaşa kapıldı. Hemen perdelerini kapatıp, içeri kaçtı. Ve bizim hikayemiz böyle başladı. Ben Tuna... O Neslihan... Aşk, tutku ve ihanet!All Rights Reserved
1 part